GÖZLENENLER ? GÖZLEMLER - SÖYLENENLER
10 Mart 2012 18:02:56
Şair dostum Erhan Tığlı’nın bir şiiri vardı: Armudun İyisi…
okuyaım birlikte:
“Her zaman ayı yiyor/Armudun iyisini/Gözünü açmayanın yüzerler de-risini/İnsanlık mı o da ne?/ Çoktan kayboldu/Gören yok kendisini /Para padişah oldu/Bencillik imparator !/ Anlayın gerisini”…Bir dönem vekil-liğini yaptığım Belediye Başkanı dostum, manavın önünde armut yi-yordu. Seslendi: “Gel armut yiyelim”: Ben de seslendim: “İyi mi?” Siz de anlayın ötesini …
Bir gazete haberi: “Ben de hapiste kala-yım anne!”. Mahkum annelerin küçük çocuklarıyla koğuşta yaşamaları bilinen bir gerçek, sosyal bir dramdır ülkemizde. Hanımın Çiftliği’ndeki çocukla, Uçurtmayı Vurmasınlar filminin Barış’ını çağrıştırdı bu haber. Düşündüm ki, Kimi cezaevle-rine Kreşler açılsa, anneler orada ço-cuklarıyla ilgilenebilseler, anneleriyle oralarda kalabilseler daha insani olmaz mı? Neden bu soruyu sordum? Şundan ki; koğuşa giren çocuk çıkmak istemi-yor; çıkmak zorunda kalan da, suç işle-yip oraya dönmeye çalışıyor”muş…
23 Nisan’da Meclis’te Türban sorunu ya-şanmış.Sayıştay Denetçisi başörtülü ka-dın, locadan zorla çıkarılmış. 2011 Türki-ye’sine yakışıyor mu bu görüntü ? Bu ucubeliği, kuralsızlığı, yasalara karşı çıkıl-masını destekleyenler, bu soruna çağdaş çözümler üretmeyenler utansın (mı?)…
Üniversite son sınıfta sınavlara girmeyen öğrenciye, babası “diploma ta-mam mı?” diye sormuş. Oğlanın yanıtı: “Daha belli değil, sonuçlar açık-lanmadı” yanıtını vermiş. Baba bu kez de :” Anlaşıldı, kaldım desene şuna” de-miş.
Oğlanın cevabına bakın :“Sınıfları geçerken, nasıl geçtin diye sordun mu hiç?”
Eskiden “ne olacak bu memleketin hali?” sorusu gündemdeydi. Şimdi gündemde, “nere-ye gidiyoruz?” sorusu var.
Bilinen deyimle “bindik bir âlamete, gidiyo-ruz kıyamete” diyorlar: Hâlâ birileri yiyor, birileri de bakıyorsa Kıyamet niye kopsun ki?
Ne iktidarlar gördü gözlerim / Kimseyi ilzam etmez sözlerim / Yine iktidar yolu gözlerim / Hele sandık konsun önümüze: (Umma Davut sen gönlünü avut)
Üç adamdan korkacaksın demiş Necip Fazıl: “Birisi dağdan inme, ikincisi, sonradan görme, öbürü de dininden dönme” imiş…
Bir zamanlar bir hamalımız vardı Karadenizli. Dursun’du adı. Şöyle derdi: “Dağ adamı, öldürür sağ adamı”. Şim-dilerde adamın ölüsünü bile öldürenler türedi(?!.)
Sonradan görmeleri hem para, hem de toplum yarattı: Kimi maganda, kimi şehir eşkiyası, kimi mafya babası, kimi miras hovardası. ”Seyaslanaren/Neye sayarsan say Yaren”derdi Bolu’lu Hasan Usta…
Benim konuşma günlerim vardır. Kimseye vermem sözü. Bazan da susa-rım(?), bilenler sorar: “Niye konuşmuyorsun?” Şu yanıtı veririm: Bugün kayıt günüm, bir. Benden çok konuşan varsa, dinlerim ,iki. Üçüncüsü de, konuşmam boşunaysa niye konuşayım ki?”
Dedem arkadaşımdı:”Oğlum, biri akşam misafirliğe geldiyse, izzet ik-ramda kusur etme. Sabah erken gelen adama da, yedirip içirme. O bir hacet için gelmiştir. Sor, ondan sonra ikram et. Çünkü sofradan kalkar-ken söyleyemez.”derdi…
Dedemin babası, dedeme anlatmış.”Eskiden memlekete gelen yabancı şunu sorardı. Bu memlekette şer adamı, kötü kişi kaçkişi var? Şimdi gelenlerse, bu kasabada namuslu kaç kişi kaldı?, diye soruyor.” Bu konuşmanın 80 yıl önce olduğunu düşünün!
Ben bunu 1984’te yazdım Devrek postasında.Aradan 38 yıl geçmiş. Şimdiye kadar böyle soran yabancıya rastlamadım. Niye mi? Kılık değiş-tirdi adamlık: Kimine zengin diye, kiminin yaşına,kiminin Hacılığına, kimin partisine göre sınıflandığına bakıyor adamlar…
Tecrübe nedir diye sormuşlar birlerine. Esnaftan biri şöyle tanımlamış: “Sana atılan kazıkların faturasını ödemektir”. Bir diğeri, “ Tecrüeyi başkası bedel ödemeden kullanır. İkimizin arasındaki fark budur” demiş.
Siyaset hasbi bir iştir. Ama siyasetçi olmenın da bir bedeli vardır.Ancak hasbelkader siyasetçi olanlara da ihtiyaç vardır: Kimi davul takar boy-
nuna, kimi tokmağı sallar, kimi çantacı olur, kimi avantacı.
Ya da şöyle diyelim: “Adam vardır anıt yapar, adam vardır anıt olur.bazı adamlar da bu anıtlara saldırır, yıkar. Böyleleri de 100 yılda bir çıkar…
ETİKETLER : Yazdır