
CHP İKTİDARA GELİRSE…
20 Mayis 2024 00:18:22
Bizim cumhuriyet devrimimiz iki aşamalı kesintisiz bir devrimdir.
İlk aşama milli devrim’di, yahut kurtuluş savaşı. İkinci aşama demokratik devrim’di. İkisinin iç-bağı vardır; cumhuriyet devrimi olarak anılır.
Batı’daki klâsik demokratik devrimler sınıfsal bir temele basıyordu. İşçi ve köylüleri peşine takan genç burjuvazi, soyluların egemen olduğu feodal monarşileri yıkmıştı.
Bizde durum farklıydı: Ülke düşman işgali altındaydı, yer yer parçalanmıştı. İlk görev istilacıları defetmek ve belirli bir toprak parçasını özgürleştirmekti. Bu, demokratik devrimin ya da millet olmanın ilk koşuluydu. Bu aşamaya gelinmesi için ilkten bir kurtuluş savaşı verilmesi gerekiyordu.
Gazi’nin Samsun’a çıkmasının “ilk adım” olarak nitelenmesinin nedeni bu ! İlk adım, kurtuluş savaşının ilk adımıydı. Yahut, milli devrimin…
İstilacılar/ “müstevliler” kovuldu. Bu, ilk aşamaydı. Ve hiç beklenmeksizin ikinci aşamaya, demokratik devrimin inşasına girişildi.
Dedim ya, Batı’daki demokratik devrimlerin başını burjuvazi/sermaye sınıfı ya da kapitalizmin egemen sınıfı çekmişti. Ama bizde burjuvazi yoktu. Bu görevi zorunlu olarak milli devrimin de başını çeken sivil ve asker aydınlar üstlendi.
Burada bir parantez açmak istiyorum:
(Bizim neo-Osmanlıcılar, Gazi ve arkadaşlarını imparatorluğu yıkmakla suçlarlar. Hangi imparatorluğu ? Birinci dünya savaşı sonrası Osmanlı devleti diye bir devlet kalmamıştı. İşgal edilmiş ve parçalanmıştı. Milli devrimin başını çekenler gerçekte Osmanlı’nın ayakta kalması için dolaşılmadık cephe bırakmayan Osmanlı subayları ile sivil aydınlardı.
Zaman zaman yazdığım yazılarda sorarım: Halife ve padişah Vahdettin, İngiliz zırhlısına binip kaçacağına niçin Anadoluya geçip kurtuluş savaşının önderliğini yapmadı ? Vatan sahipsiz kalmıştı. Birilerinin ona sahip çıkması gerekiyordu. Gazi ve arkadaşları sahip çıktılar. Milli devrimin zafere ulaştığı 1920’lerin başında ortada Osmanlı devleti diye bir devlet yoktu. O boşluğun doldurulması gerekiyordu.)
Başa sarıyorum:
Milli devrimin önderleri yeni bir devlet kurmak ve bir millet yaratmak göreviyle karşı karşıyaydılar. Yahut, ümmeti millete dönüştürmek göreviyle ! Egemenlik saraydan alınıp millete verilecekti.
Bu, cumhuriyet devriminin ikinci aşamasıydı. Lozan’la sınırları netleşen bağımsız toprak üzerinde dil, kültür, iktisadi yaşantı birliğinden oluşan bir millet kurulacaktı. Sınıfsal açıdan, feodal/monarşik yapının yerine burjuva/demokratik bir yapı kurulacaktı.
Gazi, bu hedefe daha kurtuluş savaşı sırasında kenetlenmişti. Milli devrim, daha baştan, teorik olarak kesintisizdi. Milli devrimin zaferinden sonra hayata geçti.
Demokrasiler tarihin tanıdığı dördüncü toplumsal sistem olan kapitalizmin temelinde kurulur ve gelişir.
Milli-demokratik devrimin başını çeken asker ve sivil aydınlar, yeni gelişecek toplumsal sistemin iktisadi altyapısını kurmak için İzmir’de bir İktisat Kongresi topladı. Kongre, İnönü ve Recep Peker ile arkadaşlarının karşı çıkmasına rağmen, Celal Bayar’ın başını çektiği İş Bankası Grubunun önergesini kabul etti. Batı tipi liberal ekonomi modelinin önü açıldı bu şekilde. Devlet eliyle burjuvazi yaratılacaktı !
Tutmadı. 1930’lu yılların başlarında, üretim araçlarının mülkiyetinde devletin ağırlıklı olduğu bir karma ekonomi modeline geçildi.
Gazi’nin ölümü ve ikinci dünya savaşının patlaması modelin sürdürebilirliğini ortadan kaldırdı. Ama, o kısacık dönemde AKP’nin bile hala sata sata bitiremediği çok sayıda devlet işletmesi kuruldu. Atatürk yaşasa ve Batı’nın İnönü’ye, “ya savaşa gir ya da modelden vazgeç” baskısı olmasa bugün nerede olurduk, herhalde şu an bulunduğumuz yerde değil !..
İnönü baskılara dayanamadı. 1946’da çok partili yaşama geçilmesinin önünü açtı. Bu, cumhuriyet devriminin sonuydu, yahut karşıdevrim sürecinin başlangıcı…
**
Dikkat ederseniz özellikle AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana milli bayramları “özlemle” kutlar olduk. Çünkü yeni-osmanlıcılar cumhuriyet devrimine ve onun önderine doğaları gereği karşılar. Geçmişi restore etme hayali içindeler.
Oysa o tarihsel süreç aşıldı.Teokratik monarşiler yer yer erezyona uğradı; bunların Ortadoğu’daki en ünlüsü olan Suudi Arabistan bile laikleşme yolunda adımlar atılmaya başladı.
Arap monarşilerinin domino etkisiyle çağdaşlaşma sürecine girmelerinin önü açılmaya başladı…
Bunu anlayamıyorlar ! Anlayabilseler, Atatürk’ü de, milli bayramları da başlarının üzerinde taşırlar !..
**
CHP 2028’de iktidara gelirse, Batı’nın kuyruğunda neoliberal türküler mi söyler, yoksa karma ekonomi modeline geçip yarım kalan devrimimi tamamlar, ikincisinden çok umutlu değilim.
“İlk adım”ı özlemle kutluyorum.
ETİKETLER : Yazdır