SORUNLARIN İÇİNDEN?
24 Kasim 2011 15:58:41
Yaşam serüvenimi belleğimde değerlendirir; zaman zaman şunu sorarım kendi kendime:
Her sorunumda karşıma çıkan engelin kaynağı neydi acaba? Her keresinde çok farklı yanıtlar bulu-rum.
Yani, yaşam değişkendir; ama sen değişemiyorsan, bunlar bunlar başına gelmiştir. Ne var ki; kara kara
düşünmem, her şey olacağına varı-yor nasıl olsa derim.
Kişi olarak böyle de, ülke olarak farklı mıyız? Böyle yapıdaki her toplum da benim yaşadıkları-
mı yaşıyor zaten. İşte biz böyle bir ülkeyiz. Basit örnektir: Bir dernek kurarız. Birilerini seçeriz; iş bitmiş-tir.Ne yaparlar, ne arayıp sorarız ne de denetleriz. Birkaç kongre sonra anlarız ama iş işten geçmiştir. Onla-rın yöntemi kemikleşmiştir.
Ülkeler de böyledir. Çürüme, kokuşma, sömürü, dayatma, keyfi yönetim gibi olgular, yeni yöne-timlere örnek olur. Kurtuluş vaad-edenler, hemen kavrarlar sorunu; yaşamak için aynı metodları kullan-maktır işin özü. Ama farklı olan reçete ve ilaçtır. Zamanlaması ve do-zudur. Ama gayeye giden yolda her şey mübahtır. En son örnek AKP ikti-darıdır. 12 Eylül’e sımsıkı sarıl-masının başka izahı olsa bile; en geçerlisi bu yöntemdir…
Asıl soruna geçelim:
Sorunlarımız, A’dan Z’ye Yöne-timseldir. Devletin idaresi Cumhur Gül’e teslim edilmiştir. O siyasetin i-çinden gelmiştir…
Hükümetin idaresinde tek söz sahibi Başbakan’dır: Nihai kararları o alır…
İç işlerimiz, gaf krallığına soyu-nan İdris Naim Şahin’e teslim edil-miştir.
Dışişlerimiz Davutoğlu Ahmet Bey’in sorumluluğundadır. Yatan as-landan gezen tilki iyidir siyasetini yürütür: Koyuna da Kurdu getirir. Çünkü Dünyaya nizam vermeye ça-lışıyordur…
Ulusal Eğitim, Sağlık, Maliye, Kültür Bakanına göre şekillenmeyi sürdürmektedir…
Her depremde, yeni dahiler çıkar. Can havliyle koşarız felaket mahalline. Demeyiz ki; Marmara’dan sonra nerede Kalmıştık? Hurra ! Demeçler, yardım kapman-yaları, arama kurtarma ekip-leri, medya kanalları hep gündem-dedir. Ölenlere rahmet diler, kalanlara baş sağlığı mesajları yağdırırız.
87 yıllık Cumhuriyet kutlaması rafa kalkmıştır. Atatürk, kerhen anılmıştır. Ama, Dolmabahçe Sara-yı’nı yaptıran Padişah üç gün süreyle ölümünün 150. Yılında ve TBMM’de anılabilecektir.TC Hükümeti Başba-kanı’nın neden sarayda ofisi vardır; mesele anlaşılmıştır…
Yani İleri demokrasi fiilen ül-kemize teşrif buyurmuşlardır…
Adalet bir partiye mülk olmuş-tur. Yargı gerçek bağımsızlığına ka-vuşmuştur (!). Yıllardır fişlenenler, şimdi fişleme işini başarıyla yürüt-mektedirler.
Muhalefet şeklen vardır; ger-çek muhalefet parmak çoğunluğu-na feda edilmiştir.
İcra vekilleri heyeti, yardımcı-larıyla kuvvet bulmuştur.-
Bedelsiz askerlik, şehit ver-meye devam ediyor. Kan gövdeyi götürürken, gündemde yok iken be-delli askerlik çıkma aşamasındadır. Akçalı yönüyle, ülke gelirini çoğalta-caktır.
Milli Savunma 35 yaş derken, iktidar 25’e indirme telaşındadır: Ki, kendileri, yakınları, yandaşları, yala-kaları bedelsiz şehitler kervanına ka-tılmasınlar diye…
Yerel Yönetimler (iktidardan yana olmayanlar) can çekişirken, iktidara ait olanlar cirit atmakta-dırlar. Onlara denetim, ihbar, ince-leme sökmezken; Muhalefettekiler sık sık baskın, operasyon ve gözaltı-larla/tutuklamalarla boğuşmakta; iti-barsızlaştırılmaya çalışılmaktadır. Asker, bir yandan Hasdal’a, öte yandan uydurma haber, gizli tanık, sahte ihbarlarla kışlasına haps-edilimiş durumdadır. Yani, soluk ala-maz haldeyiz; sinmiş durumdayız. Medya bir yalakalar korosu olarak, her şeyi kullanarak işlevini sinsice yerine getirmektedir.
Sonuç :
BU GÜNÜN BİR DE YARINLARI VARDIR. YARINLARIN BİZİM OLMASI İSE BİR UMUTTUR…
Ne diyordu Ziya Paşa :
“Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizamat / Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde”
ETİKETLER : Yazdır