STK DERKEN…
22 Aralik 2023 00:05:27
Milli Eğitim Bakanı Tekin, tarikatlar ile onlara bağlı cemaatleri “Sivil Toplum Kuruluşu” ilân etti, onlarla da protokoller yapıldığını söyledi.
Protokol ?
İş bağlıyorlar yani !
Sivil Toplum kavramı, kabül etmeliyiz ki kafa karıştırıcı bir kavram. Öyle olduğu içindir ki özellikle solda uzun süredir tartışılıyor.
Kavramın teorik kökleri üzerinde durmaksızın (yazıyı dağıtıyor çünkü) Türkiye pratiğinde ne anlama geldiği üzerinde yoğunlaşmaya çalışacağım bu yazıda:
Devlet ve siyasi partilerle direkt ilişkisi olmayan toplumsal örgütlenmelere STK deniliyor.
Dernekler, sendikalar, vakıflar vb, bu kavram içinde yeralıyor.
STK’lar, adı üzerinde, değişik alanlarda toplum hizmeti görüyorlar. Kuş Gözlemcileri Derneği de STK, Atatürkçü Düşünce Derneği de… Ensar Vakfı da STK, TÜSİAD da…
Ancak bu yaklaşım kötü tanımlamalara açık bir yaklaşım. Bu yüzden STK yerine “kitle örgütü” terimini kullanmak daha doğru bence. Bu yaklaşımı esas alırsak, Kitle örgütlerini değişimden yana olan kitle örgütleri ile muhafazakar kitle örgütleri şeklinde ikiye ayırmak olasıdır:
Egemenlerin , kurulu düzenin yanında saf tutanların STK, onlara karşı olanların Demokratik Kitle Örgütü (DKÖ) olarak olarak anılması doğru bir ayrım olabilir.
Bugün, tarikat ve onlara bağlı cemaatler, teoride din eksenli otonom tasavvufi örgütler oldukları halde, pratikte siyasi iktidarın yan kuruluşu olarak hizmet veriyorlar. Bu şekilde devletin içine sızıp yönetimde pay sahibi olmaya çalışıyorlar.
FETÖ darbe girişimi bunun açık ve tipik bir örneğiydi.
Buradan bakıldığında tarikat ve cemaatlerin siyasal bir işlevi var. Siyasal İslamcılık akımının destek kuruluşları onlar…
Cemaatlerin STK kavramının dışında olduğunu söylemek pratikte bir anlam ifade etmiyor. Bu yüzden DKÖ kavramı doğru bir ayrım yapılması için önem kazanıyor.
DKÖ’ler direkt siyaset yapmamakla birlikte, demokratik mücadelenin bir parçası olarak genel anlamda siyasal bir işleve sahipler.
Milli Eğitim Bakanı Tekin’in, tarikat ve cemaatleri STK ilan etmesi, bu pencereden bakıldığında STK kavramına ters düşmüyor.
Bir adım geriye çekilip bakıldığında ise STK’lar ile DKÖ’lerin de sınıfsal birer köklerinin olduğu görülüyor.
DKÖ’ler çağdaşlığı, demokrasiyi, özgürlüğü, adaleti ve liyakatı temsil ederken, STK’lar egemenlerin yan kuruluşları olarak her alanda gericiliği temsil ediyorlar. İlki emekçi halk ile ikincisi egemenlerle iç-içe, kol-kola…
Muhafazakarların, teorideki işlevlerine bakmaksızın tüm yandaş “sivil” örgütleri STK kavramı içinde eritip meşrulaştırması, kendi açılarından akılcı ve pratik siyasette de işe yapıyor; ama, FETÖ örneğinde de yaşandığı gibi, cemaaatleri STK kisvesi altında içselleştirip devlete sızmalarına gözyummak, yeni FETÖ ihanetlerine de çanak tutmak anlamına geliyor.
Şöyle toparlayacağım:
Kitle örgütlerini işlevsel bakımdan değerlendirmek gerekiyor:
DKÖ olmaya hak kazanmak için demokrasi ve özgürlük mücadelesi içinde fiilen yer almak gerekiyor. İlerici-gerici ayrımını, tabelada değil, mücadelenin içeriğinde/işlevinde aramamız gerekiyor…
Tüm kitle örgütleri bu bakış açısından kendilerini test edebilirler.
STK kavramı, gerçekte öyle olmamakla birlikte, muhafazakarlar tarafından dejenere edildi. Bu yüzden DKÖ kavramı bir fark yaratmanın kodu olabilir.
ETİKETLER : Yazdır