BEBERUHİLER…
16 Ekim 2020 22:39:35
Yeni Ufuk’un Bürosunun, bir işhanının en üst katına taşınmasından bu yana, genelde evde çalışıyorum. Çünkü büroya ulaşmak için çok dar ve çok dik merdivenlerden yedinci kata çıkmam gerekiyor. Asansör yok. Aslında benim asansörle de aram pek iyi değildir. Uzunca bir süre hücrede kalanlara özgü bir sorundur bu. Ama, zaman zaman asansör kullandığım da oluyor.
Merdivenleri çıkabiliyordum. Ancak, çıkmamam gerektiği konusunda ikna ettiler beni. O zamandan bu yana evde çalışıyorum.
Ev çalışması pandemi kısıtlamalarıyla birleşince, sokağa çıktığım günler de eni-konu azaldı.
Haftada bir-ikiye düştü… Hava ılıksa, fazla rüzgar da yoksa, bir kıyı kahvesinde veya EGD’nin yeni binasının bahçesinde oturuyoruz Zehra ile.
Bazen Sina da bize katılıyor…
Dün, şıngır mıngır bir sonbahar havası vardı. Yemekten sonra çıktık. İlkten bir kıyı kahvesinde oturduk bir süre, daha sonra EGD’nin bahçesine geçtik.
Sina da bizimleydi…
Kıyı kahvesiyle EGD arasındaki yolu yürümek istedim. Epeyce yol. Zehra arabayla, biz de Sina ile yürüdük. Şanssızlığa bakın ki maskemi arabada unutmuşum. Zehra maske getirinceye kadar gelen geçenlerden içimsıra özür dileyerek yürüdüm…
Şu maske işi önemli. Hatta, özellikle el temizliğiyle birlikte virüsten korunmanın en etkili yolu. Maskeniz dandik de olsa en azından psikolojik rahatlama sağlıyor…
EGD’nin bahçe duvarının bir adım ötesinde küçük bir çam koru var.
Posbıyık basın dostudur, koruluğa ulaşmak için bir merdiven yaptırmış. Ne zaman oraya gitsem, merdivenlerden koruya çıkıp mis gibi çam havası soluyorum…
Bu kez de öyle yaptım.
Bir ara Sina’nın sık sık ve uzun süreli telefon görüşmeleri yaptığını anımsadım. Gazeteciler telefonla pek sohbet etmezler. Daha çok haber kovalarken uzun süreli görüşmeler yaparlar.
Anladım, Sina da birşeyler kovalıyordu yine…
Derken dalmışım… Bir an sonra, Sina’nın gazetecilik serüvenini düşünürken yakaladım kendimi !
TED kolejini bitirdikten sonra üniversite sınavlarına girmiş ve Maliyeyi kazanmıştı. Ancak Maliye okumak istemedi. Eskişehirde iktisat fakültesine girdi. Gazeteciliğe de orada başladı.
14-15 yıl olmalı…
Aklımda kaldığına göre, bir yerel seçimin arefesindeydik o aralar…
Ben işsizdim. Uzun yıllar emek verdiğim gazeteden yeni dışlanmışım. Bir aralar milletvekilliği de yapan bir politikacı vardı: Yoktan varolan serveti Cumhuriyet’e manşet olan birisi…Gazeteye o musallat olmuştu. Belediye Başkanı olmak istiyordu, ben’se pek sıcak bakmıyordum O’na.
Posbıyık’ın yeniden belediyeye dönmesinin kent için daha doğru olacağına inanıyordum. O kişinin bastırmasıyla tasfiye edilmiştim. Zaten bir yıla yakın bir süredir maaş da almıyordum. Gitsin diye kesmişlerdi maaşımı…
Posbıyık da epeydir boştaydı:
ANAP’tan milletvekili olmak istemiş, ancak kabul görmemişti. O da partisinden istifa edip Doğru Yol Partisine gitmiş ve oradan aday olmuştu. Seçimde yeterli oyu almış, ancak partisi baraja aşamadığı için milletvekili olamamıştı…
Bu kez CHP’den belediye başkanlığına aday olmak istiyordu. Aday oldu, ama yanında pek kimse yoktu. Kadim dostu Kemal Özer ve bir de biz…
Gazetemiz de yoktu. Gazete çıkartmaya karar verdim. Yeni Ufuk böyle doğdu… Posbıyık da maddi destek sağladı epeyce…
Bir yardımcıya ihtiyacım vardı. Aklıma Sina geldi. Haber gönderdim, Ereğli’ye çağırdım. Geliş o geliş…
Posbıyık rekor bir oy oranı ile (yüzde 54’tü aklımda kaldığına göre) seçimi kazandı. Belediye, uzunca bir aradan sonra yeniden CHP’ye geçti. Amacımıza ulaşmıştık…
Aradan geçti 14-15 yıl…
Sina bu süre içinde gelişti,pişti. Genlerindeki gazetecilik; iyi derecede bir yabancı dil, lisans diploması, tutkusu ve hepsinden önemlisi analitik zekasıyla iç-içe geçip yerel düzeyin üstünde bir gazeteci profili kazandırdı O’na. Güzel de bir kalem…
O gün bu gündür zırcahil cüce politikacıların, üçkağıtçı işçevrelerinin, taklacı bürokratların, Türkçe özürlü kiralık/satılık kalemlerin, özetle, düzgün olmayan kim varsa, onların hedefinde oğlum !
Kirlilerin temize olan düşmanlığıdır bu !
Sanıyorum, bizim Sina ve genelde Yeni Ufuk kadar soruşturmaya uğrayan, hakkında davalar açılan, linç kampanyalarına hedef olan, iftiraya uğrayan gazeteci ve gazete yoktur bu yörelerde…
Peki niye ?
Elimizden geldiği kadar gerçekleri dile getirdiğimiz için !
Yaşamları karanlıkta geçenler gerçeğin ışığından her zaman rahatsız olmuşlardır.
Neden bu ! Bağımsız, özgür, çağdaş, vatansever ve toplumcu kalemler olmamız…
o o
Koruluktan indim. Sina’yı biraz sıkıntılı gördüm. Sordum, anlattı… Kimi akıl cüceleri takla peşindelermiş…
Biliyorum, yerel siyaset, bürokrasi, basın, işçevreleri, istisnalar sözdışı, çok kirlendi, çürüdü, kokuştu…
Bu kadarını beklemiyordum ama !..
Bir taklaya, bir de taklacılara baktım, evlere şenlik !
Secaat arzederken sirkatin söyler merdi kıpti modundalar…
Taklacılık, cibilliyetsizliktir, ahlaksızlıktır, kötü şeydir; ama, keskin zeka gerektirir. Herkes taklacı olamaz.
Bunlara bakıyorum, zekanın z’si yok beyinlerinde…
O kadar ki, taklacılık yapacağım derken “hamimiz” diye adını kullandıkları “hanımefendi”ye büyük zararlar vereceklerinin bile farkında değiller !..
Bizler, üç kuşak, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bu topraklarda gazetecilik yapıyoruz…
Bir de taklacı beberuhilere bakın !
Kim bunlar ?
o o
Sina gibi donanımlı bir gazeteciye sahip olduğu için yerel basın gurur duymalıdır.
Yoo hayır, nepotik bir yaklaşım değil bu, gerçeğin ta kendisi !..
ETİKETLER : Yazdır