DURUM
24 Haziran 2022 17:10:24
Türkiye’nin normalde hiç vakit kaybetmeden seçime gitmesi gerekiyor. İktidar işi götüremiyor. Ülke, tarihinin en derin ekonomik krizi içinde…
Ekonomik kriz, üç temel krizin anasıdır. Her ekonomik kriz, derinliğine ve yaygınlığına göre sosyal ve peşinden de siyasal kriz yaratır. Bu üçünün iç-içe geçmesine sol literatürde “devrim durumu” denilir. Ancak, her devrim durumundan ileriye dönük radikal değişiklikler çıkacağı anlamına gelmez bu; tersi de olabilir !
Ülkenin özellikle gerici radikal savrulmalardan korunması için başvurulacak öncelikli önlem hemen seçimdir.
Yok ülkede parlâmenter bir sistem yoksa, bu gibi koşullarda ülkeyi yönetenler daha da otoriter bir yönetim üslûbu edinebilir.
Türkiye Başkanlık Sistemi ile yönetilen bir ülke. Gerçi seçim ve meclis var, ama meclisin yasamada olsun, yürütmede olsun rolü, başkanın gölgesinde !
Bundandır, iktidar, çoktan gitmesi gereken erken seçime ayak sürüyor. Daha otoriter bir üslûp takınmaya hazır görüntüler veriyor. Bugün yarın TBMM’den çıkacak olan Sansür Yasası bunun tipik bir örneği.
İktidarın kendince “haklı” nedenleri de var: Halkın desteğini büyük ölçüde kaybettiler. Bugün seçim olsa muhalefet, cumhurbaşkanlığı seçiminde olsun, milletvekili seçiminde olsun daha şanslı.
Seçime ihtiyaç olduğu halde gitmemekte direnmek, üçlü krizin daha da derinleşmesine neden oluyor…
Deneyimlerimizle biliriz:
Bu gibi durumlarda otoriterizmin dizginlerini bırakmak da pek işe yaramaz.
**
Muhalefet, önümüzdeki Kasım’da erken seçim olabileceği savında. Argümanları, daha da derinleşeceği işaretleri veren krizlerin kış aylarında dayanılamaz boyutlara ulaşacağı... “Ülke, bu yönetimle kışı çıkaramaz” diyorlar…
Yoo hayır, paranoya değil bu. muhalefet, halkın daha da fakirleşmesinin büyük çaplı kitle hareketlerine yolaçabileceğini düşünüyor. Kaostan korkuyor.
Doğrusunu dile getirmem gerekirse ben de korkuyorum. Olağanüstü Hal’li, Sıkıyönetimli bir Türkiye’yi düşünmek bile istemiyorum. Ülke, her bakımdan, darbelerin büyük acısını çekti. Türkiye’nin aydınlık birikimi de en çok darbe dönemlerinde zarar gördü.
Şu an Türkiye’nin en önemli sorunu, halkın taşıyamayacağı kadar ağırlaşan geçim yükünü azaltacak ivedi önlemler alınması… Bunu AKP iktidarı yapabilecekse, buyursun, elini yok ! Yapamıyorsa bir anlamda özeleştiri yapıp seçime gitsin. HEMEN ! Adını ne koyarsanız koyun; ister milliyetçilik deyin, ister muhafazakarlık, ister solculuk… Bunların tümünün, eğer Türkiye’nin çıkarlarını düşünüyorlarsa, aynı hedefte birleşmeleri gerekir. Millet İttifakı bunu başardı. Bu ilk adımdır.
Ama bakıyorum, kendisini solda sayan kimi ufak partiler, yüzde 50+1’i gerekçe göstererek seçimin ikinci tura kalmasının hesabı içindeler. Gövde gösterisi yapacaklar, biraz oy alabilirlerse, kişisel ikballeri için bunu pazarlık kozu olarak kullanacaklar…
Örnek mi istiyorsunuz ?
Muharrem İnce, Mustafa Sarıgül iki tipik örnek !
HDP bile sorumlu bir tavır takınma eğiliminde iken, Bülent Arınç bile kral çıplak diye haykırırken, bunların seçimin ilk turunda oy bölmeye soyunmaları , hiç kuşku duymadığım vatanseverlikleriyle bağdaşır gibi değil. Siyasetçiler bazen kariyer körlüğü çekerler. Umarım bunların da gözü çok geçmeden açılır…
**
Yeri geldi, söylemeden geçemeyeceğim:
Aslında 300 yıllık geçmişi olan parlâmentarizm çok da idealize edilecek bir rejim değildir. Sonuçta, artık “neo”laşan kapitalizmin üzerine basıyor çünkü. Bir tarihsel kategori olarak nerdeyse 200 yıldır ayak sürüyen bir sistem…
Ama neyleyelim ki Türkiye’nin gerçeği bugün bu.
Gelecek iktidarın neoliberalizme boylu boyunca teslim olmaması bir teselli olabilir belki.
Bunun yolu da açık:
Üretim araçlarını devletin/kamunun kontrol edeceği bir ekonomik sistem. Bir tür sosyalizasyon.
Gerçi hayal gibi görünüyor ama, anamuhalefetin lideri sık sık “neoliberalizme karşıyım”, “yap-işlet-devretleri kamulaştıracağım” demiyor mu!..
ETİKETLER : Yazdır