SİYASİ PARTİLER ÇOĞALIRKEN…
21 Temmuz 2020 17:35:48
Siyasi rejimlerin yozlaştığını, ülke yönetimindekilerin artık yönetemez hale geldiğini gösteren bir çok ekonomik, sosyal, siyasal kıstas vardır. Bunlardan birisi de siyasi parti sayısının pıtırak gibi çoalmasıdır.
Kimileri bunu “siyasi boşluk” kavramıyla izah etmeye çalışır. Ama gerçekte boşluk, siyasi değil, rejimseldir. Kurulu düzen çürümüştür… (Bunun en yalın örneklerini Latin Amerika’da görebiliriz.)
Bu, doğal olarak, siyasal alana yansır. Keskinleşen sınıf çelişkileri bir yandan mevcut partilerin bölünmesine yolaçarken, öte yandan da yeni partilerin ortaya çıkmasına neden olur.
Rejimsel boşluk, sosyal sınıfların çeşitli katmalarının da yeni partilerle siyasal arenada boy göstermesine yolaçar. Fraksiyonel bir sürece girilir.
00
MHP’nin desteğiyle kurulan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tutmadı. AKP tek başına iktidar olma şansını yitirdi, MHP ‘ye bağımlı hale geldi.
Sistem/rejim çözülme sürecine girdi…
Deva ve Gerçek Partilerinin kurulmasıyla, AKP teorik olarak üçe bölündü. En azından (şimdilik) felsefi bakımdan…
Milliyetçi hareket zaten çok önce yeni bir parti çıkarttı bünyesinden: İyi Parti. Buna göre milliyetçi hareket, BBP ile birlikte şu an üç parça.
Önümüzdeki aylarca partileşmesi beklenen Çoban Ateşi Hareketi, AP/DYP’nin mirasçısı olarak geliyor…
CHP’den ihraç edilen bağımsız Ardahan milletvekili Öztürk Yılmaz, Yenilik isminde bir parti kurdu öte yandan.
Yenilik’le birlikte sol demokrat parti sayısı üçe yükseldi.
Doktriner iki partimiz var bu arada: TİP ve TKP.
Adı İşçi Partisi iken, çöküş dönemindeki Osmanlı aydınlarını andıran bir refleks ile adını Vatan Partisi yapan Perinçek’in partisi AKP-MHP ittifakının beka teorisini özümseyerek onlara yanaştı, kendisini Cumhur İttifakı’nın gönüllü katılımcısı ilan etti. Bu haliyle, bu parti, sol bir parti değil artık.
Geride milliyetçi muhafazakar hattın son temsilcisi konumundaki SP ile bazı küçük partiler var…
Parti sayısının AKP’nin çöküş sürecine girmesinden sonra çoğalmaya başlaması, sadece Cumhur İttifakı’nın değil, onun kişiliğinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin de çözülmeye başladığını gösteriyor.
Her sosyal kesim, yeni partilerle, kurulması olası yeni bir rejimden pay kapmak için kolları sıvamış durumda…Kimse kusura bakmasın ama ben bunu, “akbaba refleksi” olarak adlandıracağım…
Bu dağınıklığı toparlayacak olsanız, geriye çok çok birkaç parti kalır. Çünkü partiler sınıf esasına göre kurulur. Türkiye’de onbeş-yirmi tane sosyal sınıf yoktur.
Parti sayısının hızla çoğalması,dışarıdan bakıldığında sandıksal demokrasinin güçlendiği izlenimi veriyor. Ama, gerçekte parti enflasyonu, güçlenmenin değil, genel olarak demokratik rejimin, özel olarak da siyasal sistemin deformasyona uğradığını gösteriyor.
Önümüzdeki seçim, sanıyorum, “gayri mütecanis”ittifaklar ile bu dağınıklığı ortadan kaldıracaktır. İktidara oynayanlar bir araya gelirken, “marjinaller”umutsuz hikayelerini yaşamayı sürdürecektir.
Kişisel görüşüm, önümüzdeki seçimde, ideolojik bakımdan heterojen birliktelikler kurulacak ve iktidar el değiştirecektir.
Peki ondan sonra?
Sonrası şimdilik flu.
Ama şurası kesin: Güzelim ülkemizde, önümüzdeki seçimden sonra da, emekçilerin lehine radikal değişiklikler gerçekleştirecek bir iktidar alternatifi doğmayacak!
Perşembenin gelişi …demiş eskilerimiz.
Dişimizi sıkıp bekleyeceğiz…
ETİKETLER : Yazdır