MUHALEFETE MUHALEFET EDEN…
19 Haziran 2017 23:31:24
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin son politik duruşu ne ?
Şöyle özetlenebilir:
İktidara değil,muhalefete muhalefet eden muhalefet partisi lideri !
İktidara muhalefet etmeyen muhalefet partisi lideri olur mu ?
Normalde olmaz. Ama Bahçeli bize bunun olabileceğini gösterdi.
Bahçeli,bildiğim kadarıyla, iktidara değil, muhalefete muhalefet eden dünyadaki ilk ve tek muhalefet partisi lideri bugün !..
Beyefendi iktidara değil, muhalefete muhalefet eden muhalefet partisi lideri olarak dünya siyasal literatürüne girdi.
Hayırlı olsun !
Peki…
Bahçeli’yi bu ilginç konuma iten ne ?
Sayın MHP Genelbaşkanı, iktidar olmaktan korkuyor !
Temel neden bu…
İktidar olmaktan korkan, böyle bir mevkii aklına bile getirmek istemeyen bir muhalefet liderinin, muhalefete muhalefet eden bir konuma kayması doğaldır ! Çünkü muhalefet sonuçta iktidarı ister. İktidarı istemeyen muhalefet partisi lideri, kaçınılmaz olarak iktidarla bütünleşir.
o o o
Bahçeli en son, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun İstanbul yürüyüşünü eleştirdi. Eleştirisi, süzüle süzüle şu “aforizma”da netleşti:
“Akılsız başın cezasını ayaklar çeker !..”
Bahçeli’ye göre, adalet için, demokrasi için yürümek, akılsızlıktır !
Akıllılık nedir peki ?
İktidara değil, muhalefete muhalefet eden muhalefet partisi lideri olmak mı ?!..
Sanıyorum çok geçmeyecek, Bahçeli’nin bu tuhaf duruşu, iktidar partisinde de sıkıntıya neden olacak.
Çünkü artık Bahçeli’ye ihtiyaçları kalmadı. Bahçeli,yavaş yavaş, iktidar partisi için “eski dost” haline geliyor.
“Eski dostlar düşman olmaz” özdeyişinin siyasette çok doğrulanmadığını biliyoruz.
FETÖ dostluğunun düşmanlığa dönüşmesi son çarpıcı örnektir.
o o o
Canalıcı soru şu:
MHP, Bahçeli’den kurtulup gerçek bir muhalefet partisi haline gelebilir mi ?
2018’i bekleyip, göreceğiz.
BİR İFTAR DAVETİ
Ben pek şuraya buraya giden birisi değilimdir. Çağrılı da olsam her yere gitmem. Bu bende, babadan geçme eski bir alışkanlıktır.
Ama, bazen çağrılı olmadığım bir yere pat diye giderim. Bu da mesleki alışkanlıktır. Bir yerde haber varsa, gazeteci çağrı filan beklemez, oraya gider. Habere ulaşmak için kapıdan kovulsa bacadan girer… Bu iki alışkanlığı/duruşu bir arada uygulamak zordur…
o o o
Geçen cumartesi iki yerden iftar çağrısı aldım. Birisi Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti’nden gelen çağrıydı, öteki de Ereğli belediyesinden…
Kafamda tarttım:
Haber neredeydi ? Nerede bir şeyler öğrenebilirdim. Sonuçta Ereğli belediyesinin çağrısına uyma kararı aldım. Belki bir şeyler öğrenirdim orada…
Öğrendim de. Anlatacağım…
Umuyorum, her yıl geleneksel iftarına ısrarla çağıran Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti’nin Başkanı Derya Akbıyık beni bu yıl da anlayışla karşılar. Bir kazaya-belaya uğramazsak artık gelecek yıla…
o o o
Ereğli artık, caddelerinden tek tük aracın geçtiği yılların Ereğli’si değil. Ana caddenin trafiği sık sık İstanbul trafiğine dönüşüyor, özellikle de Taksim trafiğine !.. Saat 20.20’ydi, biz iftarın verileceği yere çok çok beş dakika uzaklıktaydık.
Yola çıktık, hatamızı anladık. Trafik tıklım tıklımdı…Eşim Zehra uzun yıllardır araba kullanır. Onun ara sokaklara dalıp çıkan direksiyon marifeti olmasa, iftara yetişemeyecektik…
o o o
İftarın verildiği bahçede beni ilk karşılayanlar, Şirin Ereğli ve Demokrat ekolünden bizim çocuklar oldu… Onların, her karşılaştığımızda benden esirgemedikleri sıcak ilgileri, örneğin “hiç değişmemişsiniz” sözlerinde gizlenen incelikleri, benim için hep moral kaynağı olmuştur. Gene öyle oldu.. Yerel basının 2000’li kuşağı; duruşu, yaratıcılığı, kültür birikimi ve insan ilintilerindeki zerafetiyle ayrıcalıklı bir kuşaktır. Halen yerel basını onlar çekilebilir kılıyorlar. Sonra ne olacak, bunu düşünmek bile istemiyorum…
İftarla ilgili gözlemlerim şöyle:
İftarın verildiği, Ereğli’nin kentler mozayiğinin ahşap konutlarla simgeleştiği alan, şıngır mıngırdı. Her sosyal kesimden, her meslekten insanlarımız iç-içe, omuz omuzaydı.
Hava, dostluk, kardeşlik yüklüydü…
Tam karşımdaki ahşap evleri gözlerken, bir ara kendimi, “Neden gazetecilerin bir evi yok burada” sorusunu kurcalarken yakaladım !
Sahi neden yok ?
Sözgelimi, Zonguldak Gazeteciler Cemiyeti’nin ilk binasını TTK hibe etmişti.
Belediye, Erdemir, TSO gibi kurum ve kuruluşlar, gazetecilerin kendilerine ait bir lokallerinin olmasına katkıda bulunamazlar mı ? Erdemir bu konuda bir çözüm üretemez mi ?..
Belediye Başkanı Dr. Uysal’ın özgüveninin eni-konu yükselmiş olduğunu gözlemledim. İyi şeyler yapanlara özgü bir rahatlık içindeydi.
Ama, laf lafı açarken bir sıkıntısının da olduğunu anladım: Üç yılda yaptıklarının tümünü halka anlatamamaktan yakınıyordu Başkan…
Bu doğru. Üretmek başka şeydir, onu pazarlamak başka şeydir.
Yapılanları ve yapılacak olanları halka anlatmak, onları bilgilendirmek kolay iş değil.
Profesyonel bir ekip işi bu.
Siyasette kitlelerle hizmet platformunda buluşmak, yaşamsal önemdedir. Sonuçta belediyeyi de halktan onay alarak o koltuklara oturan politikacılar yönetiyor. Yapılanlar halka anlatılmazsa, yeniden onay almak zorlaşır.
Ben belediye başkanı olsam, bu sorunu çözmek için, her hafta bir mahallede bir-iki saatlik halk toplantıları düzenlerdim. Hizmetleri her mahalle halkına, görüntülü olarak anlatırdım… Bu arada istekleri saptardım.
Ereğli’de 31 mahalle var. Her ay dört mahallede toplantı yapsam, şöyle böyle bir yıl süreyle tüm mahallelerde halkla iç-içe olurdum.Toplantıları basın da izleyeceğine göre, onların verecekleri haberde bir anlamda “bonus” olurdu…
Belediye Başkanı Uysal, toplantıda yaptığı konuşmada, benim için hoş şeyler söyledi. Yapılan hizmetleri iyi gözlemlediğimden sözetti…
Teşekkür etmesine teşekkür ediyorum da, benim dile getirdiğim gerçekler, aslında herkesin görebileceği, hatta görmesi gereken gerçekler. Çünkü apaçık ortadalar !
Ben olağanüstü bir şey yapmıyorum, görmek isteyen herkes görebilir benim gördüklerimi !..
Sorun şurada:
Kimisi görüyor, ama görmek istemiyor !
Kimisi görüyor, görmezden geliyor !
Kimisi görmemek için gözlerini kapatıyor !
Kimisi, gördüğünü söze/yazıya dökmekten korkuyor !..
Ama, gerçekler yine de olanca açıklığı ile ortada !..
Particileri anlıyorum, peki basın ?..
Tekrar altını çizeceğim:
Dr. Uysal yönetimi, geçen dönemden daha halkçı, daha demokrat.
Gazetecinin görevi, gördüğünü yazmaktır.
Yazmıyorsa veya yazamıyorsa, orada gazetecilikten sözedilemez.
Geçenlerde yazdım:
Uysal’ın sadece su sorununu çözmesi bile, tek başına bu bile, onu, şimdiden Ereğli’nin 140 yıla yaklaşan belediyecilik tarihinde seçkin bir yere oturttu. Tüm belediye başkanlarının hayalini o gerçekleştirdi…
Deniliyor ki, Devlet/DSİ katkısı filan…
Peki, bundan önceki belediye başkanı ANAP’ın iktidarda oturduğu yıllarda belediye başkanıydı. O tarihlerde devletin DSİ’si filan yok muydu da, giderek klorlu baraj suyuna mahkum edilmişti Ereğli halkı ?!..
Ben sonuca bakarım…
Dr. Uysal iyi yolda…
Umarım hizmetler politik düzlemde de takdir görür.
ETİKETLER : Yazdır