
ERKEN SEÇİMİN KOŞULLARI VAR MI ?
20 Subat 2025 00:27:19
İşler yolunda giderken demokrasiye ve onun değerler sistemine saygılı olmak kolaydır. Zor olan, işler yolunda gitmezken de aynı tavrı korumaktır.
Erdoğan 2002 öncesi muhalefetteyken demokrasiden; çok seslilikten, düşünce ve ifade özgürlüğünden yanaydı, basın özgürlüğünün bir numaralı savunucusuydu...
Hatta iktidarının ilk yıllarında da öyleydi. Başlarda işler yolunda gidiyordu, bunun sağladığı özgüvenle, muhalefetten gelen eleştirileri rahatlıkla tolere edebiliyorlardı.
Dün bir açıklama yapan AKP’li eski TBMM Başkanı Arınç, Erdoğan’a o günleri hatırlattı; gitgide ağır basan otoriter eğilimin yanlış olduğunu açıkça söyledi.
Arınç’ın tespitleri doğru, ama bunlar AKP’nin ilk dönemlerinde böyleydi. 2001 krizinin AKP’nin iktidara geldiği 2002’den itibaren yumuşamaya başladığı süreçte !..
AKP’yı yönetenler o ilk “boom” dönemini iyi değerlendiremediler. Üretim ekonomisine yöneleceklerine ölü yatırımlara sahne olan tüketim ekonomisine yöneldiler.
Sonuçta reel sektör yatırımları geriledi, işsizlik büyüdü, gelir adaletsizliği tavan yaptı. Savurganlık arttı. İktidara yakın küçük bir azınlık gitgide zenginleşirken büyük çoğunluk yoksullaştı ve ülke daha da borca battı... İnşaata ranta dayalı ekonomik sistem çöktü. İktidar bu kez “faiz sebep enflasyon sonuç” argümanıyla nas modeline sığındı. O da tutmayınca neoliberalizme teslim olundu sonunda...
İngiltere’den transfer edilen Maliye bakanı Şimşek bir ekonomi dehası değil kuşkusuz. Nebati gibi yeni bir model yaratma çabasına girişeceğine bu gibi durumlar için formüle edilmiş klasik kemerleri sıkma politikasına yöneldi. Model uygulanabilseydi, geçici bir süre için derin sıkıntılar atlatılabilirdi belki. Ama modelin olmazsa olmazı olan kamu tasarrufu işlemeyince model yozlaştı. Açıklar gitgide ağırlaşan oranlarda halka plase edilmeye başlandı...
Sonuç ?
İşsizlik, derin yoksulluk, emekçilerin ve emeklilerin açlık sınırının altına itildiği derin bir sosyal kriz...
Ekonomik ve sosyal kriz iç-içe geçmesi, siyasal krizin başlangıcıdır. Güzelim ülkemizde bugün derinleşme eğrisi içine girer bir siyasal kriz var.
Bu durum iktidarın önüne iki seçenek getiriyor:
Ya topluma tek sesli otoriter bir rejim dayatmak...
Ya da çok sesliliği, hukukun üstünlüğünü ve demokratik değerleri koruyarak krizin üstesinden gelmeye çalışmak; olmazsa erken seçim kararı almak...
Daha önce de yazdım: iktidar saklı ajandasına erken seçimi aldı bence. Ancak kendisi için en elverişli koşullarda seçime gitmek istiyor.
İşte tam bu noktada siyasi üslup sorunu ortaya çıkıyor. İktidar kendisi için elverişli koşulları sert önlemler ve yer yer hukuk kurallarını zorlayan bir üslupla yaratmaya çalışıyor.
Aslında bizim demokrasi geleneğimizde siyasi değil ülke çıkarlarını öne alan örnekler pek olmadı. Koalisyonlar ya dış dinamikler tarafından dağılmaya itildi ya da iç-uyumunu yitirerek kendiliğinden dağıldı.
AKP’nin bugün izlediği baskıcı siyasi politikaları kabullenmek tabii ki olası değil..Ama bunlar şaşırtıcı da değil ! Bu bakış açısı Başkanlık sistemi’nin doğasında var zaten.
Soru şu:
İktidar lşu anki üslubunu daha da ağırlaştırarak korur mu, yoksa kendi içinden de gelen eleştirileri dikkate alarak daha yumuşak bir üslubamı döner?
İkisinden de emin değilim. Bence iktidarın Türkiye’ye yapacağı en büyük iyilik en geç bir yıl içinde erken seçim kararı olmak olur. Bir erken seçim herşeyi
çözmez, ama en azından ülkeyi rahatlatır...
ETİKETLER : Yazdır