
PAZAR SOHBETİ
05 Ocak 2025 00:09:38
Zaman zaman aksattığım günler oluyor gerçi; ama haftada altı yazı yazma alışkınlığımı uzunyıllardır sürdürüyorum.
Hafta tatilim Pazar. Ama bazen cumartesiyle pazarı birbirine karıştırıyorum. Bu yüzden cumartesi köşem boş kalıyor, hafta tatilim iki güne çıkıyor. Günleri karıştırmanın nedeni, yazıların bir gün önceden yazılması...
Bu hafta sonunda da öyle oldu, cumayı cumartesiyle karıştırdım, bu yüzden cumartesi köşem boş kaldı... Cumartesi günü niyetim Zehra’nın peşine takılıp köylü pazarına gitmekti. Bazen bunu yapıyorum. Zehra, genelde marketlerden, manavlardan sebze-meyve almaz, pazardan alır; önceliği de köylü pazarıdır..
Köylü pazarı, eskilerin nev-i şahsına münhasır dedikleri türdendir; yani kendisine özgü kuralları olan bir pazardır. Köylü pazarının özelliği satılan herşeyin “günlük” olmasıdır. Köylü pazarında fiyatları üreticiler belirler. Burası klasik pazarlardan pahalıdır. Çünkü satışa sunulan ürünler hem tazedir ve hem de organiktir. Genelde ürünler küçük bahçelerde üretilir, doğal gübre kullanılır.
Zehra ile pazara gitmeye niyetlenmiştim ama, havanın çok soğuk olduğu gerekçesiyle veto edildim. Bu kez oturdum masama, cumartesinin eksiğini pazar günü doldurmaya karar verdim.
**
Yeni yıla ailecek bizim evde girdik. Yemeğin/gecenin yıldızı sevgili torunum Defne’ydi bu yıl da. Defne, -torunum olduğu için söylemiyorum-, dünyalar güzeli bir kız. Yakında üç yaşına basacak; bakıcısına veda edip kreşin yolunu tutacak...
Sofrayı Zehra ile sevgili gelinlerimiz Büşra ve Gülper hazırladılar. Biz erkeklere; ben, Sina ve Ahmet Naim’e kebapçı kedileri gibi sofraya uzaktan bakıp yutkunmak kaldı !
20.30’a doğru sofraya oturuldu...
Evde beyaz şarap ve rakı vardı. Sina bir litrelik Beylerbeyi getirmiş. Beylerbeyi, “göbek” tabir edilen özel bir rakıdır. Üzümü, damıtılması ve karışımı farklıdır. Çok da pahalıdır...Küçük oğlum Sina bana benzer; herşeyin en iyisini ister. Göbek rakıyı çocukluk yıllarımdan bilirim. Ama yine de sürpriz oldu benim için...Eski bir dostla ansızın karşılaşmış gibi oldum bir an...
Benim yazılarımın okurları içinde pek dindar okur bulunmaz. Eğer varsa, kızmışlardır, eminim.
Çünkü islamda içki “haram” kılınmıştır. Kuranda içkiyle ilgili dört ayet vardır. ilk üç ayet daha çok eleştiri niteliğindedir, yasak dördüncü ayetle gelir. Yani içkinin haram kılınması “tedrici” olarak gerçekleşmiştir...
Dindar okurlarımdan benim bir-iki kadehime empatiyle yaklaşmalarını dileyerek geçiyorum...
Sofra, yandaş kırk haramilere özenerek değil, gönül güzelliğinin bir tür dışavurumu olarak kurulmuştu.
Ben babam Ahmet Naim’den bohem içki kültürü almış birisiyimdir. Bohem içki kültüründe, tıpkı yaşam üslubu gibi minimalist bir yaklaşım sözkonusudur: İçki, yiyeceklerin aksesuarı değildir; tam tersi, yiyecekler içkinin aksesuarlarıdır... Bazen sofrada yiyecek de olmayabilir...
Bizim sofra tam tersiydi ve ben her zamanki gibi şaşırdım...Sofradaki herkes içki içmedi; rakıcılar iki Sina idi.
Zehra, her zamanki gibi beyaz şarap içti... (Başağrısına iyi geldiğini düşünüyor).
Diyebilirsiniz ki ey Sina Çıladır, emekçi halkın yiyecek bulmakla bile zorlandığı günümüz koşullarında göbek rakılı yılbaşı sofrasında sözetmek senin solculuğuna, eşitlik anlayışına yakışıyor mu ?
Yakışıyor ! Çünkü ben sefalette değil, refahta eşitlik isteyen birisiyimdir. Solculuk da budur zaten !..
Sevgili okurlarıma, şıngır-mıngır bir 2025 diliyorum. Umut, biz Memetlerin ekmeği olmadı mı zaten hep !..
ETİKETLER : Yazdır