KENT LOKANTALARI
07 Aralik 2024 00:11:17
Liberal/kapitalist ekonomistler belediyelerin ucuz ekmek/gıda satmalarına, lokanta açmalarına, diğer sosyal yardımlarda bulunmalarına karşıdırlar.
Çünkü bu uygulamalar son analizde devletçi ekonominin göstergeleridir.
Denilir ki; “Belediye piyasa fiyatının altında sattığı ürünlerin zararını halktan çıkartmak zorundadır. Ayrıca haksız rekabet yarattığı için esnaf da zararı vardır…”
Bakın bu yaklaşım yanlış değildir. Sübvansiyon politikası her yerde başa sarar. Çünkü zarar halktan çıkartılır.
Örneğin TTK’nın ürettiği taşkömürü uzun yıllar sübvansiyona konu oldu, belki hâlâ oluyor. Bunun yolaçtağı zarar bütçeden/hazineden karşılanıyor. Devletin para basma yetkisi vardır, ama parası yoktur. Devletin parası halktan topladığı vergilerdir.
Belediyelerin de parası yoktur; daha doğrusu kasasındaki parayı bir şekilde halktan toplar. Liberallerin gözden kaçındıkları şu:
Devlet/belediye, halktan toplanan ya da halkın ürettiği değerleri nasıl paylaştırıyor? “Hizmet” kavramının içine giren bu tür etkinliklerin yüzü esas olarak kime dönük ? Yoksul çoğunluğa mı, yoksa zengin azınlığa mı ?
Kent lokantalarının ve benzeri sosyal desteklerin yolaçtığı zarar halkın vergilerinden karşılanıyor sonuçta. Ama şöyle bir şey de var: Halktan toplanan paranın “hizmet” olarak paylaşımında yoksul daha çok düşünülüyor. Bir tür kordinasyon bu. Verebilecek olandan alınanlar veremeyecek olanlara pay ediliyor/paylaştırılıyor.
Devletçi ekonomiler de böyle değil midir ? Artıdeğere patron değil devlet el koyar ve, onu paylaştırırken yoksul halk yığınlarına daha çok pay ayırır.
Yani pozitif ayrımcılık yöntemiyle toplumsal adalet sağlanır.
Liberallerin devletçi ekonomiye karşı çıkmaları kendi açılarından doğru; ama, sosyal hasılanın adaletli dağıtımını engellediği için toplumsal açıdan yanlış.
Belediyeler sosyal etkinlikleriyle gerçekte sosyal dayanışmayı organize ediyorlar.
Bunun neresi kötü ?
Örneğin askıda ekmeğin, askıda yemeğin neresi yanlış ?
Bu uygulamanın şöyle bir sakıncası da yok değil ama:
Belediyelerin sosyal etkinlikleri, sistemin özündeki adaletsizliğin çözümünü sistemin içinde aramak gibi bir sonuca çıkıyor. Bunu idealize etmek yanlış. Ayrıca bu tür dayanışmaların bir yerde tıkanma olasılığı her zaman var.
Burada önemli olan milli gelirin adil olarak dağıtılacağı bir toplumsal sistem kurmaktır. O zaman belediyelerin kurulu düzen içinde çözüm üretmeye çalışan bu gibi etkinliklerine gerek kalmayacaktır.
Diyeceğim; örneğin CHP’li belediyelerin kent lokantaları gibi sosyal etkinlikleri kendi içinde doğru; ama bunların idealize edilmeleri yanlıştır.
Çünkü dedim ya, adaletsizlik toplumsal sistemse içinde ! Ona kendi içinde çözüm üretmeye çalışmak derinliği olmayan, biçimsel ve hatta beyhude bir çaba olur. Bu yüzden idealize edilmeleri yanlıştır.
Bu köşede zaman zaman soruyorum:
CHP iktidara gelirse 1930’lar benzeri bir devletçi ekonomi modeli deneyecek midir, yoksa derinliği olmayan reformist bir ekonomi-politika mı izleyecektir ?
Yoksa bugün belediyelerde uyguladığı dayanışmayı bir toplumsal sisteme dönüştürecek adımlar mı atacaktır ?
Kalıcı çözüm cumhuriyetin 1930’lardaki ekonomi modelidir.
ETİKETLER : Yazdır
Çok sağlıklı bir analiz. Bu tür faaliyetler kısa vadede gereklidir, ama uzun vadede sakıncalıdır ve sürdürülemez. Çünkü gelir adaletsizliğini giderecek, vergide adaleti sağlayacak ve toplumun refahını artıracak iktisadi ve Mali politikalar geliştirilmezse; gelir adaletsizliği büyüyecek ve fakirlik/ geçim sıkıntısı çekenlerin sayısında artışlar olacak; böylece belediyeler bu yükün altından kalkamayacaktır. Merkezi hükümet bu konularda esaslı ve gerçekli enstrümanlara başvurmalıdır. Palyatif tedbirlerle, sadece para politikasıyla bir yere varılmaz.
- s.
- 1