HUKUK İNSAN İÇİN DEĞİLSE KİMİN İÇİN VAR?
19 Agustos 2024 00:20:12
Hukuk, belirli bir toplumda kişiler arasında ilişkileri düzenler. Ayırt edici özelliği arkasında devletin yaptırım gücünün olmasıdır. Yaptırım gücü kolluktan yargıya kadar uzanan bir bütündür.
Bunun dışında devletin yaptırım gücünden yoksun; uyulması kişilere istediğine bırakılmış yazılı-yazısız hukuk kuralları ile uluslararası hukuk kurulları kavramı tamamlar.
Bir toplumda kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen bir sistem yoksa orada hukuk da yoktur. Bir hukuk düzeni olduğu halde, düzenin yaptırım gücünde sorunar varsa, yani yargı bağımsızlığını yitirmişse, yaptırımlar keyfileşmişse, orada hukuktan sözetmek ikiyüzlülük olur.
Hukuk, toplumsal gelişim ve değişime koşut olarak içeriği ve biçimi değişir bir kavram/kurum. Antik toplumlarda da hukuk vardı ve devletin yaptırım gücüyle somutlaşıyordu.
Tarihsel ve toplumsal gelişmeyle birlikte, toplumun öteki üstyapı kurumları gibi hukuk da değişti; bir anlamda kendini yeniledi.
Örneğin günümüz Türkiye’sinde radikal muhafazakarlar tarafından güncellenmeye çalışılan şeriat hukuku, ilk doğduğu 7. yüzyıl arabistanında ilerici-devrimci bir içeriğe sahipti. Ancak toplumsal değişim ve gelişimle çağlar içinde bu özelliğini yitirdi, gericileşti.
Toplumsal diyalektiğin temel kuralıdır bu: Herşey kendi zıttını beraberinde taşır ve uygun zamanda zıddına dönüşür.
Bu herkesin bildiği bilgileri niçin yineliyorum ?
Şunun için:
Ülkemizde hukuk zafiyeti var. Bunun nedeni belli-başlı güçler arasındaki ayrımın büyük ölçüde ortadan kalkması: Yargının bağımsızlığını yitirmesi, siyasi gücün yargı üzerinde etkinleşmesi, bu yüzden hukuk kurallarının biçimi ile içeriğinin birbirine yabancılaşması…
TBMM’nin son Can Atalay kararı buna tipik bir örnektir.
Bir yerel mahkemenin, yerel seçim öncesi bir İyi Parti milletvekili adayının öteki hakkındaki saklı (Swab) dedikonusunu afişe eden oğlum Sina’ya tek celsede ve şikâyetçilerin ifadelerine bile başvurmadan yasanın en üst cezasını (4 yıl hapis) vermesi bir başka örnektir. (Bakalım İstinaf mahkemesi ne diyecek buna).
Hukuk sistemindeki aksamalar kaçınılmaz olarak bireysel ve toplumsal şiddeti körüklüyor.
İstatistikler son 20 yılda suç oranlarının yükseldiğini gösteriyor.
Şu sıralar ise, gitgide yükselme eğrisi içine giren toplumsal hareketlilik (emekli, işçi çiftçi, işçi eylemleri gibi ) potansiyel olarak şiddeti de içerde taşıyor.
Yani, bireysel olsun toplumsal olsun şiddetin temelinde, hukuk sisteminin iyi işlememesi yatıyor.
Her zaman yazıyorum: Bireysel şiddet çözüm değildir. hak taleplerini şiddet diliyle seslendirmek karşı şiddeti doğurur.
Taleplerini demokratik yollardan dile getiren kitlelere karış orantısız güç kullanmak, şiddeti teşvik anlamına gelir.
Güzelim ülkemizdekitle hareketleri yükselmeye başladı. Her yerde eylem var. Haksızlığa uyrayan, geçinemeyen kitleler sokağa çıkıyor; kimileri (çiftçiler) ürünlerini yollara döküyor,vb.
Bunlar demokratik hak talepleridir; yasal çerçeve içinde kaldıkları sürece saygıyla karşılanmaları gerekir.
Ülkeyi yönetenlerin yapması gerekenler, eylemleri şiddet yoluyla bastırmak olmamalıdır. Taleplerin çözümünü sağlamalıdırlar.
Bu olmuyorsa eğer, talepleri şu veya bu şekilde susturmak yerine, onları yerine getirebileceklerin önünü açacak demokratik seçenekleri yöneltmek gerekir.
ETİKETLER : Yazdır