İLGİNÇ BİR GÜN !
05 Agustos 2024 23:58:50
Bazı günler, özellikle güneşin denize iyice sarktığı saatlerde Zehra ile terasa çıkıyoruz. O saatleri tercih etmemizin nedeni poyrazın hafiflediği saatler olması.
Bizim güzelim Ereğli’mizden yaz boyunca poyraz hiç eksik olmaz: Saat 11.00 sularında esmeye başlar, akşam saatlerinde hafifler bazen de susar.
Poyraz bizim dostumuzdur, yaz sıcaklarında onunla serinleriz. Posedion antik bir Yunan kenti olan Ereğli’ye cömert davranmış diye düşünürüm bazen. Çünkü bizim poyrazımız çok ender karayele dönüşür. Karayel fırtınaları birkaç yılda bir sahili birbirine katar. Yerel seçim öncesi de yaşamıştık böyle bir fırtınayı. Özellikle kıyıdaki bahçeler ile “cafe”ler büyük zarar görmüştü. Taşan derelerin yolaçtığı zarar bir yana…
Perşembe akşam üstü ilçede olağandışı bir durgunluk vardı. Poyraz esmiyordu. Deniz kıpırtısızdı. Otuz derece civarındaki ısı meydanı boş bulmuş, kasıp kavuruyordu ortalığı.
Terasa çıktık. Deniz “çarşaf” gibiydi. Terastan görünen devasa çınarlar kıpırtısızdı. Gökyüzünde tek bulut yoktu. Sonsuza uzanan bir Gauguin mavisi… o kadar.
Terasın kadrolu martıları bile gözükmüyordu. kargalar, hatta göçe hazırlanan kırlangıçlar da ortada yoktu. Saçakların süsü serçeler de…
Olağanüstü bir gündü.
O bitimsiz Gauguin mavisi gökyüzüne bakarken birden yapayalnız hissettim kendimi (Oysa Zehra yanımdaydı). Bu duyguya kapılmama kıpırtısız deniz ve ağaçlar mı, yoksa insanı kendine çeken bulutsuz gökyüzü mü neden olmuştu, emin değilim.
Nazım Hikmet’in bir mapusane şiiri geldi aklıma. Şöyle diyordu bir yerinde:
Bugün Pazar/Bugün beni ilk defa/Güneşe çıkarttılar/ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak/Bu kadar mavi/Bu kadar geniş olduğuna şaşırarak/kımıldanmadan durdum/ Sonra saygıyla toprağa oturdum/Dayadım sırtımı beyaz duvara…”
Nazım yol gösterdi: Yalnızlık hissi uçsuz-bucaksız maviliğin çağrışımıydı…
O anda anılar aldı beni başka bir yere götürdü. Zemini toprak cezaevi avlusu kaldı mı artık, sanmıyorum. Ama, Nazım gibi benim de toprak avlulu cezaevlerinde yere oturup sırtını beyaz duvara vermişliğim vardır. Kartal Maltepe askeri cezaevinin avlusu toprakta örneğin…
Buna karşılık Sağmalcıların avlusu parketaşı, Harbiye’ninki betondu. Selimiye cezaevinin avlusu yoktu. Sansaryan hanındaki siyasi polisin hücrelerinin tabanı haliflex kaplıydı, kıvrılıp yatardık…
Bu aşırı sıcaklarda cezaevi koğuşları da hücreleri de, avluları da yangın yeri gibidir. Avlular çıplaktır, oturacak yer yoktur. koğuşların, özellikle hücrelerin havası erimiş kurşun gibi olur, soluk alamazsınız. Eğer hücredeyseniz. O cehennem gibi yanan avluyu bile özlersiniz; sırf gökyüzünün bitimsiz güzelliğini içinize çekmek için…
Güneşin denize gömülmesini beklemeden eve indik; günbatımı bana hüzün veriyor…
ETİKETLER : Yazdır