ELE VERİR TALKINI…
04 Temmuz 2022 15:54:07
Bir soru açacağım:
Dün 5. Toplantısın yapan 6’lı masayı ideolojik bir değerlendirmeye tâbi tutsak hangi eğilim ağır
basar ?
Sağ…
6’lı masada üç muhafazakar parti, bir milliyetçi-demokrat parti bir “liberal” parti, bir de sol demokrat parti var.
Aralarında düşünsel bakımdan çelişkiler olan bir birliktelik bu. Birlikte teorikman iki parçalı:
Solda sadece CHP var. Ötekiler sağcı.
Sağcı ne demek ?
Kötü tanıma elverişli bir kavram bu. Ama en genel tanımıyla sağı, kurulu düzenden yana olmak demektir.
CHP’nin solculuğu da aslında radikal bir solculuk değil. Solcu diye anılıyorsa eğer, reformist bir kimliğe sahip olması nedeniyle bu. Bir de cumhuriyet devriminin öncü siyasal örgütü olması nedeniyle…
Yani…
Türkiye’de siyasal tablo, sağın sağa karşı olduğu bir tablo !
Solcu partilerimiz yok mu ?
Var elbette, ama onların parlâmenter düzen içinde bir kıymet-i harbiyeleri yok.
Peki bu tablo nasıl oluştu ?
İktidardaki muhafazakarların giderek otoriter bir rejime kaymaları ve bu yüzden kendi içinde bölünmesiyle…
Üç muhafazakar partinin düne kadar adını bile anmaktan kaçındıkları CHP ile “masa” kurmasının gizi burada !
Sağın sağa karşı olması esprisi, sağın bir kısmının otoriter bir yönetime karşı olması şeklinde somutlaşıyor yani.
Muhalefetin ortak tavrı, anti-otoriterizm ! Bunun karşısına parlamentarizm konuluyor.
Görüldüğü gibi saflaşmada sınıfsal bir derinlik yok.
Parlamentarizm, burjuvazinin siyasal sistemidir. Ayağı kapitalizmin üzerine basar. Sistemin tümü demokratizm adını alır. Egemen güç, üretim araçlarını elinde tutan veya kontrol eden sınıflardır.
Parlamentarizm temelinde el ele veren 6’lı masa, doğal olarak kurulu düzene ya da neoliberalizme karşı değil. Ama, yaklaşımları farklı. Milliyetçi ve sol-demokratlar ile muhafazakârların parlamentarizm yorumu aynı değil örneğin. Özellikle lâiklik yorumları…
Muhalefetin iktidar olması halinde parlamentarizmin nasıl işleyeceği sorusu üzerinde derinleşmeksizin, belki de “ne alâka” diyeceğiniz bir olaya bağlayacağım bu “esbiz”imi:
Bugünkü Sözcü’de, 6’lı masanın konuklarına Akşener’in ikram ettiği “menü”de vardı. Şöyleydi o menü:
Tarhana çorbası, zeytinyağlı barbunya ve sarma, su böreği, yoğurtlu tarator, balık lokum, gavurdağı salatası, kuzu güveç, bulgur pilavı, dondurma, meyve tabağı, Gaziantep ve Peypazar baklavası.
Tamam, sosyetik bir menü değil bu, saray menüsü de değil; ama, mikrofonu ellerine her alışta emekçi ve açlık-yoksulluk edebiyatı yapan siyasetçilerin daha mütevazi bir sofrada buluşmaları gerekmez miydi ?
Popülizm mi olur du bu ?
Öyle olurdu belki , çünkü gerçekçi olmazdı; ama hiç değilse zemine ve zamana uygun bir menü olurdu !
Kuzu güveçli menü neyi gösteriyor bize gerçekte ? Kurulu düzenin egemenlerinin, isterse muhalefette olsunlar, sınıfsal alışkanlıklarını kaybetmediklerini ! Basına servis edilen yukarıdaki menü’yü bile “halkçı” bulacak kadar beyinsel bir koşullanma içinde olduklarını…
Sözcü’nün aynı sayfasında şöyle bir haber başlığı da vardı: “1 yumurta ve iki domatesle işten gelen çocuklarının karnını doyuracağım.” Yakınan Safiye Türkcan isminde bir ev kadınıydı…
Ben bu köşede muhalefeti de eleştiriyorum zaman zaman. Bana diyorlar ki: “Zamana ve zemine uygun mu bu yazdıkların ? Seçime gidiyoruz birader !..”
Basına, “mütevazi sofra” diye servis edilen yukarıdaki menü, zamana ve zemine uygun mu peki ?!
ETİKETLER : Yazdır