
68’Lİ GÖZÜYLE ATATÜRK
10 Kasim 2021 13:35:28
68 kuşağı iki parçalıydı: Sosyalistler ve Kemalistler.
Ortak paydamız, antiemperyalizm’di, milli kurtuluşçuluktu. Vizyonlarımız farklıydı, ama önümüzdeki ilk hedef aynıydı:
Tam bağımsızlık ve gerçekten demokratik Türkiye !
Biz buna kısaca MDD (Milli Demokratik Devrim) diyorduk.
Kemalistler, nihai hedef olarak, ekonomide kamu mülkiyetinin ağır bastığı bir karma modeli benimserken; sosyalistler, üretim araçlarının tümünün kamuda olduğu eşitlikçi bir düzeni, klasik sosyalizmi savunuyorlardı.
Ama, dedim ya, ortak paydamız Milli Kurtuluşçuluktu.
Atatürk, dünyanın zafere ulaşmış ilk milli kurtuluş savaşının önderi olarak ortak değerimizdi.
THKP-C’liler, Atatürk’ten, “Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük devrimci” olarak sözederdi/ederdik.
Ancak…
Bizler, Atatürk’ü, daha çok, Gazi Mustafa Kemal olarak anardık. Milli Kurtuluş Savaşı sırasındaki ismiyle…Atatürk’ü, milli vurgu içerdiği için pek benimsemezdik. Millilik, milli kurtuluşu vurguladığı gibi, kapitalizmi/milliyetçiliği de vurgulardı çünkü. Sosyalistler milliyetçi değil, vatanseverdi (r). Sosyalizmde etnik değil, sınıfsal ayrım önemliydi/önemlidir. Sosyalistlerin “halk”tanımı şöyleydi örneğin: “iki milliyetten halkımız…”
Zaman içinde Mustafa Kemal ve Atatürk ayrımcılığının formalizm olduğu görecektik.
Kemalizm, milli kurtuluşçuluktu ve sol’du. Sosyalizmin ilk hedefi de aynıydı. El eleydik bu yüzden…
Türkiye’nin ekonomik bakımdan da tam bağımsız olmasını ve iç gericilikten (yarı-feodal kalıntılardan ve gerici düşünsel akımlardan) arınmasını istiyorduk. Gerçek bir demokrasi !..
Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’ye nasıl ulaşılacağı sorusu özellikle sosyalist kesimde en büyük tartışma konusuydu. Radikal yöntemleri benimseyenler de vardı, demokratik yöntemleri benimseyenler de…
Örneğin Türkiye İşçi Partisi (TİP) ikinci kategoride yer alıyordu. CHP de…
Teorik tartışmalarda cumhuriyetin 1923-1930 dönemine veya liberal dönemine eleştiriler yöneltiliyordu gerçi; ama, genel eğilim Gazi Mustafa Kemal’i bu tartışmaların dışında tutmaktı…
Liberal dönemdeki Bayar-İnönü çekişmesinin temel nedenleri tartışılırken bile, Atatürk kenarda tutulurdu.
Atatürk, sol için, hem milli kurtuluş savaşının önderiydi hem demokratik inkılapların ve, hem de CHP’nin devletçi modelinin…
**
Sonrasını biliyoruz…
Atatürk’ün 1938’de ölümü…
Akabinde savaş ekonomisi koşullarına geçiş….Yahut milli Şef dönemi…
Batı’nın baskısıyla 1946’da çok partili yaşama geçiş…
Bu olay ile devrimci sürecin bir karşıdevrimci sürece dönüşmesi…
DP dönemi…
İlk darbe…
Demokratik açılımlar…
Batı’nın tezgâhladığı faşist darbeler…
Solun ezilmesi, neoliberalizm-muhafazakar ortaklığının Türkiye’nin üzerine çökmesi…
Devrimci sürecin başa sarması bir bakıma…
Tarih nehrinin güzelim ülkemizde dirsek yapması yahut.
Bugün bakıyoruz…
Siyasi mevzilenmenin bir kefesinde şeriatçi Osmanlı monarşisinin mirasçıları oturuyor, öteki kefesinde ona karşı olanlar…
Atatürk hâlâ siyasi bir rol modeli …
Yaşıyor hâlâ, yol gösteriyor.
Ölüm yıldönümleri, doğum yıldönümleri de oluyor aynı zamanda…
O’nu, bu 10 Kasım’da da, Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük devrimci olarak saygı, sevgi ve özlemle anıyorum…
Çok güzel kısa net doğru bir makale teşekkür ediyor saygıyla selamlıyorum
Sayın Hocam,
“68’Lİ GÖZÜYLE ATATÜRK” başlıklı yazınızı okuduğumda; hiç unutmadığım ve bizzat katıldığım “sesli ve sessiz yürüyüşleri”, “boykotları”, o yıllar adı “açık oturum” olan toplantıları anımsadım.
O günlerde yakamıza iğneyle tutturduğumuz kalpaklı Mustafa Kemal ATATÜRK görüntüsünü içeren kağıttan yapılmış rozet ve “Tam Bağımsız TÜRKİYE” savsözüyle yürüdük, yürürdük.
Adamlar “sessiz yürüyüş” için “izin” verirdi; ama, yürüyüşlerimiz hep sesli olurdu…
Haykırışımızdan korkanlar, beyaz baretli toplum polisleriyle bizleri dağıtmaya ça-lışsa da, başa ... DEVAMI
- s.
- 1