10 OCAK
09 Ocak 2021 22:15:16
Kapitalizm, feodalizmin ardılıdır. Kentsoylu (burjuvazi) tarafından temsil edilir. Toplumsal bir sistem olarak emek sömürüsüne dayanır. Üretimin temel unsuru olan emeğin maliyetini en aza indirmek sistemin temel vizyonudur. En az maliyet, en çok kar anlamına gelir çünkü. Kapitalizm kar odaklı bir sistemdir.
Tarihe bakıyoruz…
Öyle pat diye demokratikleşen, emekçilere bol bol siyasi-sosyal haklar sağlayan bir kapitalizm yok !
Tek yaptığı, emekçileri toprağa bağlayan yasalara karşı feodalizme karşı verdiği mücadele. Sistemin yürümesi ve gelişmesi için zorunluydu bu zaten.
Sistemin temel sloganı olan “özgürlük-eşitlik-kardeşlik”emeğin özgürleşmesi hedefini gösteriyordu. Hepsi bu kadar.
Emek özgürleşti, kapitalizm/burjuvazi despotlaştı.
Bizim kapitalizmimiz, tarih sahnesine geç çıkan, dış müdahalelerle büyütülen, ama hiçbir zaman gerçek gücünü bulamayan azgelişmiş bir kapitalizmdi. Feodalizmle hep iç-içe yaşadı, bugünlere de öyle geldi. Demokrasimizin pek de övünülecek bir demokrasi olmamasının sırrı burada.
**
1960’lı yıllarından çıkartılan ve basın emekçilerine bir takım sosyal haklar sağlayan 212 sayılı yasa, özünde, verilen değil alınan bir hak’tı. Ta Osmanlı’dan bu yana gelen emekçi mücadelelerinin yarattığı birikimin basın sektöründeki izdüşüydü.
Başlarda Basın Bayramı diye kutlanıyordu. Yanlış da değildi. Çünkü emekçilerin tarihi mücadele birikiminin küçük de olsa bir zaferiydi bu. Ancak, mücadelenin basın alanında da sürekliliğini anımsatmak için olsa gerek, bayram, gün’e dönüştürüldü.
**
Kapitalizmle girdik, şimdi bunu 10 Ocak ekseninde örnekleyelim:
Basın çalışanlarına bazı haklar sağlayan 212 sayılı yasa; Akşam, Dünya, Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah’ın patronlarının tepkisine yolaçmış; patronlar, bu kara günü (!) yayınlarını üç gün tatil ederek protesto etmişlerdi.
Basın özgürlüğü,demokrasi,vatan-millet filan başka yedi, paranın sıcak yüzü başka !
“Dokuz Patron Olayı”, Türk basın tarihinin utançla anılan olaylarından belki de en önemlisidir.
Emekçiler, patronların protestosunu üç gün boyunca “Basın” adında bir gazete yayınlayarak göğüslemişlerdi.
Sadece üç sayı yayınlanan “Basın” emekçi mücadelesinin basın alanındaki yüzakı örneklerinden birisi olarak Basın Müzesi’nin başköşesindedir.
**
10 Ocak’ın 60. Yıldönümündeyiz.
O günlerden bu yana ne değişti peki ?
Hiçbir şey !
Basın çalışanlarının kaderi hala patronların ve iktidarın iki dudağı arasında ! İktidarın emirkulu olan patronlar, onların bir işaretiyle emekçileri bugün de kapının önüne koymaktan çekinmiyorlar.
Buna yazarlar da dahil…
Hiçbir basın çalışanının bugün de sosyal güvencesi yok. Üç kuruşa çalışan gazeteci kıyamet gibi ! Kağıt üzerindeki güvenceler hiçbir işe yaramıyor. Şu an yüzlerce gazeteci ve yazar, siyasi iktidarla ve onların emrindeki patronlarla düşünsel kimyaları uymadığı için boşta geziyor. Kimileri atılmakla da kalmıyor, haklarında sayısız soruşturmalar açılıyor, yargılanıyor, mahkum ediliyorlar..
**
Durum yerel basında daha da kötü:
Resmi ilan alan günlük gazetelerin yüzde 90’ının patronları, gazeteci değil. Gazetecilikle en küçük bir ilgisi olmayan işadamları. Mesleğe öylesine yabancılar ki, sözgelimi bugün bunlardan birisi, AKP eski Ereğli ilçe başkanı, herhalde kafası hala ilçe başkanlığında kalmış olmalı ki, 10 Ocak Gazeteciler Günü’nü kutlayan bir mesaj yayınladı ! Oysa gazetesinin künyesinde de bu kişi sahip gözüküyor !
Gazete sahibi, yazıyla çiziyle içerden konuşacağına dışardan konuşuyor, kendi kendini kutluyor ! Resmine bakıyorum. Bir yanında Türk bayrağı öte yanında AKP bayrağı !..
Gazetesi ise “tarafsız” !
Yerel gazetelerde de emekçilerin kaderi patronların iki dudağı arasında. Emekçiler asgari ücretle çalışıyorlar. Kimisi sigortalı değil. Yasal kadrolarda gazetenin yolunu bile bilmeyen eş-dostun adı çalışan diye gösterilip prim ödenirken, emekçiler bu haktan yoksun bırakılıyor.
Gazete patronlarının çoğu, gazetecilikle hiçbir ilişkileri olmadığı halde, telefonla gazete yönetiyorlar !
Çoğu emekçinin yasal tazminatları bile ödenmiyor.
Patronların tek dertleri, resmi ilandan pay kapmak, bunun için de iktidara yalakalık yapmak..Gazetelerini, kişisel işlerinin önünü açmak, hasımlarını karalamak için bir silah olarak kullanmak ayrıca…
Oralarda çalışan emekçilerin çoğu, işsiz kalmamak için, bunlara sesini çıkartamıyor. Yazarları var, kalemini özgürce kullanma hakları yok ! Bunu kabul etmeyenler kapının önüne konuluyor. Ama öte yandan, patronlarının kirini pasını örtmek için hakları çiğnenen emekçilere saldıran haysiyetsizler de yok değil bu arada. Ne iyi ki bunlar azınlıkta. Zaten meslekten sayılmazlar…
Yerel basında da tam bir patron sultası var kısaca.
Basın çalışanları, emirkulu ya da kapıkulu…
Haftalıkların ve dijital gazetelerin gitgide çoğalmasının nedeni de bu. Haftalıklarda gazetecilik, patronlukla iç içe geçerek bir anlamda özgürleşiyor. Çoğu, özgürlüğünü özgürce kullanamasa da, en azından kendi iradesiyle şuna buna yalakalık yapıyor veya eleştiriyorlar…
**
Bu 10 Ocak’ı da işte bu koşullarda idrak ediyoruz.
Basın özgür değil. Basın çalışanları patronlarının kulu kölesi ! Başını dikeni ya kapının önüne koyuyorlar ya da, daha kötüsü, demirparmaklıkların ardına…
Şuna inanıyorum:
Bu böyle sürüp gitmeyecektir.
Denilir ki, karanlığının en yoğun olduğu an, şafaktan önceki andır.
Bekliyoruz…
**
Not:
Basın mensuplarına yılın belirli günlerinde çeşitli kuruluşlar armağanlar gönderir. Bunların büyük çoğunluğu takvim-ajanda filan gibi sıradan şeylerdir, kişiye özel değildir.
Kdz.Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık bu 10 Ocak’ta bu sıradanlığı yıktı, basın mensuplarına, üzerlerinden isimleri yazılmış armağanlar gönderdi. İnce bir jestti.
Basının dostu yoktur denilir. Şöyle vardır:
Kimi siyasetçiler, basının önemini ve işlevini ötekilerden daha iyi anlarlar. Posbıyık’da onlardan birisi. Ayrıca kişiye kendisini özel/değerli hissettirmenin farkında olan bir politikacı da. Posbıyık’ın bir ayrıcalığı da bu. Kendi adıma teşekkür ediyorum.
ETİKETLER : Yazdır