HAFTABAŞI SOHBETİ
28 Aralik 2020 21:59:42
Eli kalem tutanların, şöyle bir ayrıcalığı da vardır:
Her koşulda zamanı değerlendirmesini bilirler.
Cezaevlerinde bile !
Bol bol okurlar; anı, şiir, oyun, hikaye ve roman yazarlar; resim ve karikatür çizerler…
Kimisi de origamiye sığınır, hani şu kağıtları katlayıp bükerek çeşitli şekiller verme sanatına, saymakla bitmez.
Yılmaz Güney’i hatırlıyorum:
Selimiye cezaevi…
Üstkat ranzasında bir ayağını altına alıp öteki dizini dikerek oturur, nereden bulduysa, karton bir margarin yağı kutusunu dikine oturtup üzerinde senaryolar yazardı…
**
65+’lar nicedir ev hapsinde. Deneyimliyiz, ama tepkiliyiz de: O kadar ki, çağdaş Türk şiirinin büyük ustası Ataol Behramoğlu anayasa ve insan hakları mahkemelerine başvuracağını açıkladı geçenlerde…
Haklı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok.
İnsan haklarının başında; dil, cins, ırk, din, renk ayrımcılığına karşı olmak yeralır.
Buna artık yaş’ı da eklemek gerekiyor.
**
Son zamanlarda iyice okumaya verdim kendimi. Zehra, kitapları internetten alıyor. Çalışma masamın üzeri kitap doldu…
İlkten, Yılmaz Özdil’in Son Cüret’ini, sonra da Barış Tekelioğlu ile Barış Pehlivan’ın Cendere’sini okuyup bitirdim. Üç gün sürdü sadece.
Kurtuluş savaşımızı üç şey kazandırmıştı bize:
Özgüven, özveri ve onlarca yıl cephelerde pişmiş derin savaş bilgisi.
Özgüven ve savaş bilgisi, Atatürk’te; sınırsız özveri de Anadolu halkında simgeleşiyordu.
Son cüret’te bunların, çoğu karanlıkta kalmış örnekleri anlatılıyor: Hamaset yapmadan, şişirmeden uzun uzun araya girmeden, olanca gerçekliği ya da çıplaklığı ile…
Cendere ise, altında binbir zehirli yılanın çiyanın akrebin gezindiği kirlibir örtüyü kaldırıyor; siyasetten bürokrasiye, ondan yargıya uzanan inanılmaz olayları, komploları gözler önüne seriyor…”Pelikan”ların, “Hakyolcu”rın, çeşitli tarikat ve cemaatin devlette yer kapmak için nasıl mücadele ettiklerinin gerçekçi bir portresini çiziyor…
Okunması gereken kitaplar bunlar…
Ne yalan söyleyeyim Barış’ların kitabı beni yordu. Fiziki değil, ruhsal bir yorgunluk bu:Dehşet, hüzün, tiksinti, şaşkınlık iç-içe geçti kafamda…
Güzelim ülkemiz ne hale gelmiş !..
Sırada, Timur Soykan’ın Baronlar Savaşı var. Tam kapağını kaldıracakken vazgeçtim. Dedim ya yoruldum. Kafa dağıtmak için değil, Gabrıel Garcia Marouez’in insan ilişkilerinin çok değişik boyutlarına uzanan kalem ustalığının tadını bir kez daha tatmak için Kırmızı Pazartesi’yi okumaya karar verdim. Uzun yıllar önce de okuduğum Kırmızı Pazartesi ilk bakışta bir cinayet romanıdır. Ama gerçekte, bir cinayetin ekseninde gelişen toplumsal bir ruh analizidir. 67. baskısıymış kitabın. Bu kezki çevirmen İnci Kut…
Dedim ya nereye kapatırsanız kapatın, biz kapalı yerlerde de acıyı bal eylemesini biliriz.
Eugene Tonesco’nun bir sözü geliyor aklıma.
“İnsanı aydınlatan yanıt değil, sorudur.”
Soracağım ben de:
Siz, yasaklarınızla, 65’liklerin sadece yaşamlarını kararttığınızın değil, fakat aynı zamanda, onları topluma zararlı birer yaratığa dönüştürerek insanlık suçu işlediğinizin de farkında mısınız acaba ?
ETİKETLER : Yazdır