PARTİ ENFLASYONUNUN NEDENİ ?
24 Aralik 2020 11:28:10
Mustafa Sarıgül de partisini kurdu:
Türkiye Değişim Partisi.
Gelecek ve Deva partilerinden sonra son bir yıl içinde kurulan üçüncü parti bu.
Bizim siyaset arenamızda vitrin yapmış siyasi parti sayısı çok çok iki elin parmakları kadardır. Ama, gerçekte, güzelim ülkemiz bir siyasi parti cennetidir (yoksa cehennemidir mi deseydim ?.)
Az-buz değil, tam 85 partimiz var. Bunların çoğu, laf olsun diye kurulmuş, muhtemelen kurucularının bile kuruluş tarihini unuttuğu, kimisi siyasi envanterden düşmüş, deklase partiler.
Gazete haberlerine bakılacak olursa, Sarıgül’ün partisini iki veya üç parti daha izleyecek: Çoban Ateşi ve İnce sırada…
Şu sık sık sorulmaya başlandı haliyle:
Yeni partilere ihtiyacı var mı ?
Aslında şöyle sorulmalı soru:
Peşpeşe yeni partiler kurulmasının nedeni ne ?
Soru’nun tek yanıtı var:
İktidar boşluğu !
AKP, son dönemde, tek başına iktidar olma gücünü kaybetti, MHP sayesinde iktidarda.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da MHP sayesinde o makama seçildi.
Oysa MHP gerçekte bir muhalefet partisi. Bugün tası tarağı toplasa, AKP azınlık iktidarı olacak, Cumhurbaşkanının tabanı yüzde 50’nin çok altına daralacak.
Güzelim ülkemiz bugün, gerçekte, bir koalisyonla yönetiliyor.
Şöyle bir gerçek de var ama öte yandan:
Bizim siyaset tarihimiz, koalisyonların devamlı olamadığını bize öğretiyor.
Bugün ortada bir iktidar var, ama oyu yüzde 36’lara düşmüş bir iktidar bu. Yarın da olacak mı, belli değil.
Yeni siyasal partileri vitrine çıkartan bu boşluk işte!
Siyasetin amacı ülkenin dizginlerini ele almaktır. Stratejik hedef budur.
Ama, siyasette, bir yer tutmak için kurulan partiler de yok değildir.
Her yeni parti, boşluğun yarattığı şirkülasyonu arkasına alma umudunu taşır. Olursa olur, olmazsa hedef küçültülür, vitrinde kalıcı olmaya kilitlenilir.
**
Sarıgül, sol tarafta yıldızlaşmış bir siyasetçi. CHP’deydi, yeni koltuk bulamayınca DSP’ye gitti, o arada da umduğunu bulamadı.
Ve makas değiştirdi. Artık solcu değil, milliyetçi.
Şöyle diyor:
“Sağ-sol siyaseti bitmiştir. Biz Türkiye siyaseti yapacağız…”
Sağdan sola ya da soldan sağa dönmüş tüm siyasetçilerin ağzında sakız olmuş bir demogojidir bu.
Türkiye’nin çıkarları…Milletin esenliği filan…
Ümmetçiler bile çoktandır milliyetçi değil mi örneğin ?
Gene de altını çizeceğim: Sarıgül, “Türkiye siyaseti” derken, ırkçı milliyetçilerden kendisini ayırıyor hiç değilse, hakkını yemeyelim…
Ancak…
**
Siyasi partiler sınıf esasına göre kurulur. Her siyasi partinin bir sınıfsal tabanı vardır.
Köle emeğine dayanan köleci toplumlardan bu yana, ülkeler sosyal sınıflardan oluşur. Sosyal sınıflarını kimilerinin çıkarları yöndeş iken, kimilerinin zıttır. İktidar mücadelesi de bu ikisi arasında olur genelde.
Türkiye’de Osmanlı’dan bu yana sınıflı bir toplum. Osmanlı’da egemen sınıf soyluların temsil ettiği büyük toprak sahipleriydi.
Bugün ise, muhafazakar Anadolu ticaret burjuvazisi iktidarda ve üretim araçlarının mülkiyetini olmasa bile yönetimini kontrol ediyor. Sınıfsal açıdan bu normal değildir. AKP dönemi, gerçekte bir ara dönemdir.
Normali, üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutan sınıfın siyasi yaşamı da kontrol etmesidir.
Geçmişte böyle değildi. 1946’dan itibaren üretim araçlarının mülkiyeti ve kontrolü büyük ölçüde işbirlikçi burjuvazinin elindeydi, siyasi yaşamı da onlar kontrol diyorlardı.
Peki nasıl oldu da AKP aradan sıyrılıp iktidar oldu ?
AKP bunu, Erbakan’ın Milli Görüş formülasyonuna borçlular. Malum, AKP, Milli Görüş ekolündendir.
Milli Görüş formülü, işbirlikçi burjuvazinin egemenliğine alternatif olarak Anadolu’daki küçük ve orta ölçekli sermayedarları öne iter. Emperyalizme karşıdır. Her alanda milliliği baştacı eder. Ama öte yandan da sosyal yaşamı dinin/islamın organize etmesinden yanaydı. İslamcı bir orta sınıflar hareketidir özetle.…
Burjuva iktidarların perişan ettiği kitleler, özellikle mütedeyyin kesimler, alternatif olarak, Milli Görüşten gelen AKP’ye bunun için sarıldılar. Siyasi tercihlerini, Cumhuriyet Devriminin mirasçısı/laik CHP’den yana değil, AKP’den yana kullandılar.
AKP zaman içinde Milli Görüş’e sırtını döndü, ekonomide ve siyasette milli bir çizgi izlemezken, tüketim ekonomisi modeliyle, Milli Görüş’ten koptu. Çevresinde yeni bir imtiyazı sosyal kesim yarattı, tabanından uzaklaştı.
Şimdi bocalamasının ve MHP’ye muhtaç hale gelmesinin nedeni bu.
Soru açacağım:
AKP’nin sınıfsal ve siyasi açıdan alternatifi kim olur, hangi parti ?
Bizim elit sanayi burjuvazisinin partisi yok, derneği var: TÜSİAD.
TÜSİAD, sınıfsal çıkarı gereği halen Saadet Partisi’nin temsil ettiği Milli Görüşe ve o ekolden gelen AKP’ye karşı.
Batıcı/demokratik/laik bir alternatiften yana.
Kim olabilir bu ?
CHP olabilir, İyi Parti olabilir, hatta AKP’nin hüsrana uğrattığı ve mütedeyyin tabana seslenen Deva ve Gerçek partileri bile olabilir.
Yahut, hepsi. Güçlendirilmiş parlamenter Sistem’e dönüşü öngören hepsi…
Bu formül, haliyle, Mlilli Görüşü’ü dışarda bırakır. AKP, icraatlarıyla Milli Görüş’ün alternatif bir hareket olmasını engelledi zaten.
2023 seçiminde parlamentocu koalisyon işbaşına gelirse, koalisyon ortaklarının sınıfsal çıkarlarının zamanla öne çıkacağı bir geçici döneme de girilebilir.
Türkiye için en doğru çizgi, Milli Hükümetin 1930’lu yıllarda izlediği ekonomik ve siyasi çizgidir. Tam bağımsız, demokratik bir çizgi…
Şu anki koşullar buna izin vermiyor, ama AKP ilk seçimde giderse, 1930’lar çizgisinin önü alternatif bir çizgi olarak zamanla açılabilir.
ETİKETLER : Yazdır