
GENEL GÖRÜNÜŞ…
24 Kasim 2020 00:35:14
Güzelim ülkemiz beklenenden önce bir kaotik sürece girdi:
Kaotik sürecin açılımı, üç krizin; ekonomik, sosyal ve siyasal krizin iç-içe geçmesidir.
Kaotik sürece beklenenden önce girilmesinin nedeni ise, kuşkusuz, pandemi ! Salgın, ekonomik kirizi beklenenden önce olgunlaştırdı, çürüme aşamasına getirdi. Sosyal ve siyasal krizlerin erken uç vermesinin kökeninde bu yatıyor…
Türkiye bu duruma gelmeyebilir miydi?
Ekonomik kriz, iyi yönetilmesi halinde, en azından bu kadar derinleşmeyebilirdi.
“Arkadaşlar ekonomiden anlamıyor” şeklinde bir cümle ile bu pragrafı kapatmayı düşündüm ilkten. Ama bu tam gerçeği yansıtmayacaktı. Ekonomik krizin derinleşmesindeki temel etken, kötü yönetim ise, kötü yönetimin temel nedenleri arasında iki yıl önce geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni (CHS) görmezden gelmek olmayacaktı.
Yeni sistemin yolaçtığı mutlak merkeziyetçi yapının, ekonomik kararların alınmasında da olumsuz etkisi oldu.
Ekonomik krizin zirve yapmasında damat faktörü tali plandaydı. Esas neden, güzelim ülkemizin bünyesine uymayan tek adam sistemidir.
Türkiye her alanda bunun acısını çekiyor…
Sosyal krizler her zaman kendisini sokak hareketleri şeklinde ele vermeyebilir. Memnuniyetsizliğin sokakta dile getirilmeyişi, kitlelerin halinden memnun olduğu anlamına gelmez. Sessizlik de bir eylemdir.
Şurası kesin:
Anketlere de yansıdığı gibi, büyük çoğunluk artık eskisi gibi yönetilmek istemiyor. Değişiklik istiyor. Kitlelerin bu gibi kaotik süreçlerde gösterdiği spontane (kendiliğinden gelme) tepkilerin çekim alanı muhalefet olur daima.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu gerçeği biraz geç de olsa farketmiş görünüyor. Pat diye reformist bir kimlikle halkın karşısına çıkmasının nedeni bu. Muhalefetin değişim propagandasını, değişimi de ben yaparım algısı yaratarak etkisiz hale getirmek-istiyor.
İginç olan nokta, muhalefetin reform çıkışı karşısındaki kararsız tavrı ! Kimisi reform programını adeta sevinçle karşıladı, kimisi soruna paranoyal bir yaklaşımda bulundu.
Özeti şeyle olmalıydı aslında:
Köklü reformlar gerekli, ama sen yapamazsın !..
Muhalefet sözcülerinin son açıklamalar oraya doğru evriliyor gibi…
Siyasal krizin gündemdeki semptomlarının başında, Cumhur İttifakındaki fikri çatlama yeralıyor.
Örneğin Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmesi olayı karşısında İttifak’ta iki tutum belirdi:
Bahçeli, inanılmaz bir şekilde, “dava arkadaşı” Çakıcı’ya sahip çıktı.
Buna karşılık, AKP’nin “yaramaz çocuğu” ve Cuhurmbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Arınç, Kılıçdaroğlu’nu arkalayan sözler söyledi. Ayrıca HDP’li Demirtaş ile Gezi davası tutuklusu, Osman Kavala’nın da serbest bırakılmasını istedi.
Erdoğan, iki gün bekledikten sonra Kılıçdaroğlu ile birlekte olamayacakları gibi her anlama gelebilecek bir açıklama yaparken, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın ise, Kılıçdaroğlu’na sahip çıkıp Çakıcı’yı karşısına aldı.
Erdoğan’ın, büyük bir olasılıkla, Bahçeli’yi kaybetmemek için Arınç’ı “fitneci” olarak haşlaması, zoraki bir tepki’ydi.
Ben, açıklama sırasında şöyle dedim kendi kendime:
Arınç, bu ağır suçlama karşısında istifa etmezse bir danışıklı dövüşü akla getirir bu.
Bakalım…
Erdoğan’ın reform çıkışından sonra, Batı’ya biat çağrışımları da içeren bir açıklama ile el uzatması, beklenmeyen bir gelişme değildi.
Muhalefetin bu konuya da kişisel açıdan yaklaşması, örneğin Kılıçdaroğlu’nun Biden’a gerekli olmayan bir sıcaklıkla el uzatması, Akşener’in ise olaya, “dün ne diyordun bugün ne diyorsun” anlamına gelen bir sığlıkla yaklaşması, muhalefetin bu konuda ulusalcı bir perspektife sahip olmadığını gösteriyor.
Unutmamak gerekir ki, kucak açılan Biden da, tıpkı Turump gibi, emperpyalist terörizmin Başkenti olan ABD’nin başkanıdır.
00
Erdoğan’ın Batı’yı içselleştiren, içerde de bir dizi reformla sistemin günahlarını azaltmayı amaçlayan politikası, AKP’nin ve Cumhur ortaklığının son şansıdır.
Bu süreçte, Cumhur İttifakı yeni çatlamalara neden olabilir. Çünkü Bahçeli, özellikle son zamanlarda, AKP’ye iyice yük olmaya başladı…