SALGINDAN SONRA NE OLUR ?
07 Nisan 2020 22:38:45
Başlıktaki soru yavaş yavaş irdelenmeye başlandı. Siyaset bilimciler, ekonomistler, sosyologlar salgın sonrası dünyasının ve tek tek ülkelerin eskisi gibi yollarına devam edip etmeyeceğini tartışıyorlar.
Bu konuda, bir gazeteci-yazar olarak benim de söyleyecek birkaç sözüm var. Bu yazı onun için yazıldı:
Feodalizmi yerle bir eden serbest rekabetçi kapitalizm ve onun devrimci ideolojisi liberalizm öleli hayli oluyor. 20.yüzyıl başlarıydı diye bir takvim tarihi koyalım. O gün bu gündür sevimli yerküremize, tekelci kapitalizm/neoliberalizme hükmediyor.
Tekelci kapitalizm veya emperyalizm, küresel bir olay. Şöyle böyle 100 yılı aşkın bir süredir dünya ekonomisini doların ve avronun ilk sahipleri yönetiyor…
Bizim gibi geribırakılmış ülkeler onların uydusu…
Doların ve avronun ilk sahipleri, güzelim ülkemize, özellikle son 20 yıldır sıcak paraya ve inşaata/ranta dayalı bir model dayattı.
Korona salgını, bu modelin beyaz bayrak çekme aşamasında buldu bizi… Modelin iflası, salgın önlemlerinde de sırıtıyor…
Salgın bir gün geçecek elbette. Peki doların ve avronun ilk sahiplerinin bize dayattığı model aynen kalacak mı, hiç değişime uğramayacak mı ?
Ben bu konuda iyimserim.
Hayır, “ Korona sonrası yeni bir dünya düzeni kurulacak “ şeklindeki tespitleri gerçekçi bulmuyorum. Ama, özellikle bizim gibi geriye itilmiş ülkelerde küreselleşme/neoliberalizm kavramlarına retçi yaklaşımların yoğunlaşabileceğini düşünüyorum.
Şöyle:
Salgın, neoliberalizmin patronlarının ülkelerinde de, çok dile getirilmese bile milli/milliyetçilik kavramlarının eni-konu öne çıkmasına yolaçtı. ABD başkanı Trump, epeydir aşırı milliyetçi/faşist bir çizgi izliyor örneğin… Korona sonrası milliyetçiliğin yükselmesiyle NATO ve AB gibi ittifakların sarsılması şaşırtıcı olmayacak. Sanıyorum, milli kavramı, bizim gibi geriye itilmiş ülkelerde de öne çıkacak. Milli ekonomi kavramı daha somut hale gelecek. Kendine yeten bir ülke olma bilinci daha somut ifadelerini bulmaya başlayacak.
Şu demek oluyor bu:
Sıcak paraya ve inşaata/ranta dayalı ekonomi modeli yavaş yavaş terkedilecek, yerini tasarrufa ve üretime dayalı milli bir model alacak. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak devlet ekonomiye daha yapıcı ve ağırlıklı şekilde müdahil olacak. Bu da kamulaştırmalar şeklinde somutlanacak.
Sürecin sonunda, tüketen değil üreten; küçük bir azınlığın esenliği için kurgulanmış değil, büyük çoğunluğun esenliği için kurgulanmış bir sosyal devlet modeli kendisini dayatacak… Gelecek demiyorum, dayatacak !
AKP’nin bu değişim ihtiyacına ayak uydurmasını bekleyemeyiz. Buna, varoluş nedeni ya da doğası/dünya görüşü müsait değil. Tutuculuk zayıflayacak, değişime ayak uyduran ve önderlik yapan güçlenecek…
Yakın gelecekte, eni-konu ılımlı da olsa sosyal demokrat bir iktidarın işbaşına gelmesi olasılığının AKP’nin iktidarını sürdürmesi olasılığından çok daha güçlü olacağını düşünüyorum.
Başlangıçta ise, bir milli koalisyonun geçiş aşamasında görev alması bana olabilir gibi geliyor.
Sonra ?
Üreten/adil dağıtan bir modelin oturması zaman alacak.
Ama, yaşamın gerçekleri bunu dayatıyor. Yaşamın gerçekleri bunu dayatıyorsa, yakın gelecekte o modelin önünü açacak bazı siyasi gelişmelerin olabileceğini de düşünebiliriz.
Bu noktada bir başka soru çıkıyor ortaya:
Muhalefet böyle bir değişime hazır mı ?
Bahçeli’nin MHP’si çoktandır muhalefet partisi değil. AKP’nin gözükapalı destekçisi.
Geriye kalanlara bakıyoruz… En azından başlarda belirli asgari müştereklerde biraraya gelebileceklerini görüyoruz.
Tabii ki bu yeterli değil. Çünkü farklı sınıfsal ve etnik çıkarlar zaman içinde sorunlar yaratacaktır.
Ama, Türkiye’nin kimyasına uymayan Başkanlık Sistemi’nin parlamenter sisteme dönüşü gibi bir ilk adımda tümünün biraraya gelme olasılığı fazladır.
ETİKETLER : Yazdır