TBMM'de Gelecek Dönem Üzerine
31 Mayis 2011 03:26:31
Önümüzdeki dönemde Meclis’te görmek istemediğim kişiler var. Listeler belli olmadan önce sırlıyorum onları. Neden derseniz ki; şundan : Önce yüce meclis’e yakışmadılar, sonra da ekranları kirlettiler. Kimileri, mesleklerine ihanet ettiler, kimileri biatçıydı, kimileri şakşakçı, kimileri de kendilerini fasulyeden nimet saydılar. Edep ve âdap meraklıları, edepsizliklerini elden bırakmadılar. Yeni seçime hazırlandıklarından, vekillikleri şimdilerde askıda olanlar sanıyorum benden davacı olmazlar… Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Binali Yıldırım, Recep Akdağ, Taner Yıldız, Ertuğrul Günay, Bekir Bozdağ, Suat Kılıç, Mir Dengir Mehmet Fırat, Avni Doğan, Burhan Kuzu, Aliye Kavaf, Nimet Çubukçu, Beşir Atalay, Cemil Çiçek, Sadullah Ergin, Mehmet Şimşek, Ali Babacan, Hayati Yazıcı, Nihat Ergün, Eyüp Fatsa, Faruk Çelik, Vecdi Gönül, Egemen bağış, Mehdi Eker, Ahmet Davutoğlu, Veysel Eroğlu, Ömer Dinçer, Ömer Çelik… En önemli gerekçem ise şu: AKP tek başına iktidar olursa, bunlar nedeniyle işaret fişeği olmayı sürdürecekleri kaygımdır… Çal çeneliklerine sabredemiyorum… Yeni listelerde adı geçenlerden kimi adları da görmek istemiyorum. Ama liderler onları görür ve kıyak yaparlarsa, geçen dönemin işaret fişekçilerinden olacak-larından kuşku duymadığım adlar da var. Onları listeler kesinleşince yazacağım. Erge-nekon sanıkları, paşa ve ilim adamları, gazetecilerin tutuklulukları son bulsun diye aday olmaları ve seçilmeleri bu seçimde bir milat olacaktır diye düşünü-yorum. Bu aynı zamanda ileri demokrasi için de bir ölçüt olacaktır… Benim Meclis’imde biatçı, argo konuşan, saldırgan üslup kullanan değil; partiden önce ülke çıkarlarını savunan, halk ve haklılar adına siyaset yapan, şaibesiz, bilge-bilgili, efendi saygın vekiller ve daha çok kadın vekil ve bakan olacak niteliklerle donanımlı insanlar görmek istiyorum… Ecevit : Meclis halkın gerisinden geliyor, demişti…, Özal iktidarı, Mühendisler iktidarı olmuştu… AKP döneminde, muhalefeti yok sayan – en garip yanı da- (ulema derecesinde ) - sözde hukukçular iktidarına tanıklık ettik. ŞİİR, ŞAİR ve ŞİİR YILLIKLARI, ŞİİR ÖDÜLLERİ Şiiri tanımlamak bana düşmez. Bunu şaire bırakıyorum… Örneğin, Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya : “Şiir şairin parmak izi olmalı.” Yani, şairin şiir poetikası vardır. Öğretmenim Necatigil, bu şöyle açıklar :” Her şair, kendi şirirnin taşlarını döşer.” Bu şu anlama gelir : “Her şair itibarını, yazdığı şiirlerden alır”… Cemal Süreya, “Her şey şiir olamaz, ama şiir her şey olabilir”… Bu nedenle kimi şiirlere, şairlere nitelikler yüklenmiştir: “Toplumcu gerçekçi” gibi…Kemal Özer, “şiir bir gereksi-nimden doğar” der… Konu gereği, bu bağlamda şiir yıllıklarını ve bunları hazırlayanları ( özellikle şair olanlarının) seçme ölçütleri de önem kazanıyor.Yaklaşık 10 yıldır bu yıllıkları izleyen biriym. Şair değilim ama, şiirden anladığımı söyleyebilirim. Şiiri asıl uğraş edinen şairler yanında; boş vakitlerinde şiir yazdığını söyleyenlerin bile olduğu – şair aday adayı da diyebiliriz – ülkemde Aziz Nesin : “Bu ülkede her üç kişden beşi şairdir” diye itiraz etmiştir. Bu, şiirimizdeki gariplikleri en acı biçimde ortaya koymuştur… Âcizane, kitaplığımda var olan 40’ı aşkın yıllıkların çoğunda, öyle şiirler ve şair nitelemsiyle kitaplara giren adlar var ki; onları –affetsinler- şair bile sayamam ben. Bir örnek vermem gerekirse; bu kusur dergilerin/dergicilerin eseri bir olgudur. Çeşitli kaygılarla her gelen şiiri – özendirme amacıyla- yayımlamak, önemli şairlerin şiir-leriyle yan yana kendini gören – şair adayının- kendini bir şey zannetmesini de bera-berinde getirmiştir… “Bazı şiirler, bazı yaşları bekler” derken, eski-genç gibi kavramlarla şiir ve şairin kategorize edilmesine gönderme de yapmıştır. Yani, her yazılanın şiir olmadığını savun-muştur. Bunu şiirin demlenmesi diye de tanımlıyorlar. STRASBOURG İZLENİMLERİ… Dün bütün Televizyon kanallarında Tayyip Erdoğan vardı. Strasbourg’daydı… Seçim listeleri yorgunluğunu atmak için gittiği yazıldı, çizildi. Ama galiba, Tayyip Bey, seçim kampanyasını oradan başlatmak için gitmiş. Dışarda 46 ülkeden 315 parlamentere seslenirken, Türkiye’deki seçmenlerine de mesaj vermeye özen gösterdi. Hatta, 5000 vatandaşımıza da konuşmuş… Sabahleyin bütün gazetelerin ilk sayfalarını taradım. Fotoğrafları, gerçek kişiliğini yansıtan poz karelerinden oluşuyor. Ellerini havaya açmış, elini pantolon cebine koymuş, göğsünde kavuşturmuş ve daha başkaları. Hayran olmamak elde değil ! Bu görüntülerde âdeta atraksiyon yaptığına tanık oluyoruz. Hakkını yemeyelim, iyi ve etkili konuşan bir hatip. Her zamanki gibi biz gene yuttuk söylenenleri, ama Avrupalı elbette yutmadı. Çok sıkıştırılar ama şark kurnazlığıyla susturdu onları da. Sanki Grup’ta konuşuyordu. O kadar rahattı… Dün televizyonlarda iki haber daha dikkat çekiciydi: Biri İlyas Salman’ın ehliyetsiz ve alkollü araç kullanmasıydı. Polislere direndi ve şöyle dedi: “Bizim köyde devlet demezler, Dövlet derler.” Nitekim, Ankara’da polis-öğrenci çatışmasının görüntüleriyle örtüştü bu söz. Yani, eylemlerdeki Dövlet yakıştırması cuk oturdu. Strasbourg izlenimlerini sürdürelim. Konuşmadan başlıklar verelim: • Halk isterse %10 barajını düşürürüz. İstemezse, biz koymadık zaten. Size danışacak değiliz, kendinize bakın… • Bombayı kullanmak da suç, hazırlama malzemelerini kullanmak da suç (basılmamış kitap toplatılması sorusuna yanıtıydı). • TSK, Balyoz açıklamasıyla yanlış yaptı. • Sümeyye Hanım’ın Tiyatro olayını da, Gelinin vize işini de konu etti. Sanat böyle sevdirilmez. Gelinime bile vize vermediler. • Öcalan görüşmeleri için: “devleti iktidar yönetir, iktidar istedğiyle görüşür, pazarlığı hükümet yapar” dedi. • Türkiye’de yürütmeye bağlı bir yargı yok. • Onlar gazetecilik faaliyetlerinden dolayı hapiste değiller. • Zannedersem arkadaş Fransız. Türkiye’ye de Fransız. Seçim kampanyası hızlandı. Bir döenemde Çiller, Kuşburnu çayıyla propaganda yaptırıyordu. Şimdi de Tayyip Bey, altın çilekle gündemde. Devletin bütün olanakları yetmiyor anlaşılan. Ama helal olsun demekten de alamıyorum kendimi. Cineviz akıllı bu adamlar… Özet : Davos’un One Minute’ü Une Minute’ye dönüştürüldü… Peki, bu konuşma sonrası içerdeki siyasiler ne dediler? Bu da çok önemli : • Cumhur Gül’ün bu konuda ne düşündüğüne dair bir açıklama (yapmışsa bi-le) ben rastlamadım. • Meclis başkanı Şahin: “ başbakanımız düşüncelerini en açık biçiminde ifade e-den bir siyasetçidir” Yani, “her yiğidin bir yoğurt yiyişi var”. Anlı şanlı diplo-matlarımız devre dışı bırakıldı dese daha doğru olmaz mıydı? • Kılıçdaroğlu, “ Ben niye bu sorulara muhatap oluyorum diye kendine (hükü-met de) bunu sormalı, iyi değerlemdirmelidir. Demokrasinin geldiği nokta bizi yaralıyor “ dedi. Katılmamak elde değil… • Devlet Bahçeli de : “ Çok hırçın bir konuşmaydı. Konuşma Avrupa ve Dünya kamu-oyunda önemli bir fırsattı. Bir çok Avrupa ülkesi, ülkemiz hakkındaki düşünce-lerini değiştirebilir.” Bunu da çok güzel bir değerlendirme olarak düşünüyorum. • “Avrupalı parlamenterlerin âdete sorgulama yaparcasına başbakanımızı sıkıştırmalarını hoş karşılamıyoruz. Tayyip bey’in tavrını onur verici olarak buluyorum.” diyen Hüseyin Çelik’e sormak gerekiyor? Başbakan AKP Grubu’nda mı konuşuyordu ? Tayyip Bey’ci basının manşetleri ise çok şovenceydi.
ETİKETLER : Yazdır