
ÖYLESİNE Mİ BÖYLESİNE Mİ DİYELİM(*)...
20 Aralik 2023 23:44:18
Hep aynı pencereden mi bakmalıyız yaşama?Belki...Ne var ki, kimi zaman bir başka yerden de bakmak gerekiyor diye düşünüyorum… * “İşler kötüye gidiyor, her şeyin cılkı çıktı. Dibe vurduk. Biz adam olmayız.” sıkça yinelenen, dillere persenk edilen klişe yakınmalarla ömür tüketiyoruz epeyidir.İkinci yüzyıl başında görüntümüz bu ne yazık ki… *. Üstelik, bu yakınmaların hiçbir yararı olmadığını da bile bile; uluorta ve her yerde böyle yakınmayı, bilgiç bir edayla, güya ülke sorunlarını düşünen, çözümler aranmasını isteyen tavırlar içinde yapıyoruz bu konuşmaları... * Cahit Irgat’ın iki dizesi takılıp duruyor usuma: “Usanç geldi arpa boyu sevinçten / Bu dert bize yakışmıyor”İlk sözüm şu: Yakıştıranlar ne de çoğaldı çeyrek yüz yılda…Kaç bahar, kaç yaz geçti ömürde? Kaç güz, kaç kış? Durup hesap etmek var; geçip gittiyse - ve kalmadıysa bir iz - ne gereği var!.. * “Her şeyin dal gibi solduğu akşamlar.../Eski yazı eylül nakaratlı bir şarkıda/Hüzün yüzlü bir güneş düşmüş sabaha”/...“Soru varsa insan da var / Yoksa yaşam da yok”.../“Ölülere toprak lazım bir avuç /Dirilere ekmek lazım bir dilim”... * “Kuşların uçarken / Gökyüzüne çizdiği / Bir korku değil/ Bir gülümsemedir hep”...“Ne zaman sokaklarda dolaşsam / Okul sinema sergi / Kullanıyorlar bendeki eski benleri”... diyordu Necatigil… “Hercai gülüşler”le süsleyelim yaşamı: “/ Maviler delisi yüreğim”.../ Gönül telini titretir gibi bir nisan yağmurunda ısla-nalım... /Bungun zamanlarımızda, şairlere sığınalım,/ Şiirlere yaslanıp, umutla avunalım./ Şiirin durgun sularında kulaç atmak, dirençli kılar bizi… * Kitapların da adlarıyla konuştuğunu düşündünüz mü hiç? Oturdum kitaplığımın önüne, rastgele seçiyorum adlarını ve onlardan şiirimsi dizeler, yaşamdan kesitler çıkarıyorum ortaya: Mesela. “ÖLÜMÜN RENGİ: GÜZ KARANLIĞI”“BAHÇEDEKİ KUŞLAR: KÜÇÜK UMUTLAR”/“MAYMUNLAR DEMOKRASİSİ: BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN KARŞIT KÖŞELER”/“KARİZMAMA DOKUNMA: HUYSUZ ADAM”/“KARŞI KIYININ IŞIKLARI: GÜNDÜZ DÜŞLERİ”/“GÖLGESİZ KANDİL:SURETİ AYNAYA DÜŞEN ZAMAN”… * /Aman aman/Elmi yaman,Bey mi?/İki dirhem bir çekirdek oldu Hanımlar/Bu nasıl bir zaman demeyin!”/Bunlara, kitaplar sözlüğü de diyebilirsiniz: Bu ikilemeler, birer anlam yoğunluğu içerirler çünkü…Sizler de, kimi kitaplarınıza bu tür anlamlar ve anlamalar yükleyebilirsiniz... * Radyo ve TV’lerdeki reklâmlar bizi bunaltsa da, “bizi izlemeye devam edin” uyarısıyla, çakılıp kalmıyor muyuz(? olduğumuz yere?!.” Peki, reklâmları hiç alıcı gözle izliyor, can kulağıyla dinliyor musunuz? * Ben mıh gibi çakılıyorum reklâmlar denince. Çünkü onlar, birebir bizi, yaşamımızı ve yaşantı biçimimizi sunuyorlar. Birkaç örnek, sizi de bir düşten uyarır sanıyorum: -*
“Büyük düşünün: Paranız kadar değil, krediniz kadar yaşayın./ Atın, atın! Siz hâlâ annenizin dikiş makinasını mı kullanıyorsunuz?/ Biz ne diyorsak o...” gibi... Beni çarpan en son reklâm da şöyle: “Daha çok çalışmam lazım, çoookk”... Ne demiş atalarımız: “Çalışan ışıldar, uyuyan mışıldar.” Peki neden tembeliz?Benim çocukluğumun ‘Alfabe’sindeki şu sözden kaynaklanıyor galiba. “UYU UYU YAT UYU”...Peki, niye topçu (yahut futbolsever) bir ulusuz? Bunun da yanıtı ‘Alfabe’de var: “BABA BANA TOP AL / AL İŞTE SANA TOP”... * Öylesine dedim ama – böylesi bir yazı oldu gaiba....Yaşamla örtüşüyor(mu?BİRİ BİRİMize Bakarak belirliyoruz bunu da (!))...Söylediğiyle yaptığı birbiriyle örtüşen, bireyler olabildiğimizde hiçbir sorunumuz kalmayacak(mı?)..
.GALİBA DEMEKTEN ALAMIYORUM KENDİMİ…
ETİKETLER : Yazdır