
ARİFEYİ YOLDA GEÇİRDİK
23 Temmuz 2022 13:47:50
8 Temmuz sabah 9 gibi çıktık yola. Bayram'a değil tatile gidiyoruz. Oysa ben bayramların tatile çıkmaya dönüşmesine karşıydım. Kısacası ele verirken talkını ben de yuttum salkımı.
Konya sapağına kadar Niğde'ye ilk gittiğim Cumartesi günü canlandı gözümde. Bir ürperti hissettim. Kısa sürede Kulu'yu geçip Cihanbeyli'den Konya'ya ulaştık. Hiç mola vermeden Seydişehir'i de geçerken Akdeniz ikliminin ve doğal bitki örtüsünün etki alanına girdik. Bozkırı geride bırakıp, Akseki'yi aştık; Manavgat'a dönmeden Alanya'ya ulaştık. Bu yolculuk 5.5 saatimizi almıştı. Konaklayacağımız otele yerleştik.
10 yıl önce geldiğimizde Mahmutlarda kaldığımız otelin bir kopyasıydı otel. Fark, havuzun yeri ve plajının düzeni ve kumlu oluşuydu. Bir de geceleri Akşamsefalarının nefis kokusu büyüledi bizi. Akşamları animasyon da vardı. Yeme içmenin bolluğu dikkatimizi çekti. Üç günkü gözlemim de şu oldu: Yabancı turistlere tepeleme doldurdukları tabakları bitirirken bizimkilerin israf etmeleri garipti. Şundan ki; her şey dahil savurganlığı diye niteleyebilirsiniz bunu. 10 yıl sonraki Alanya'da daha çok muz bahçesi betonlaşmış. Cırcır böcekleri de hemen hemen yok gibi. Kıyıların yer yer imara açılıp denizin görüntüsü kaybolsa da çift yollar ve tüneller ulaşımda rahatlık sağlamış.
*
Dim Çayı:
Gece yağan gök gürültülü yağmura 25 yıl önce de Adana'da tanık olmuştum. Hava birden soğuyuverdi. Şansa bak dedik. Sabahleyin pırıl pırıl, masmavi ve güneşli bir sabahtı uyandığımızda.1O yıl önce Temmuz'da geldiğimiz Alanya'da alev yalıyordu yüzümüzü. Otelimiz Konaklı'daydı. Kahvaltı sonrasında Dim Çayı'na gittik. Doğa harikası bu cennet vadi de HES'e (hidro elektrik santralına) kurban edilmişti. Asıl tehlikeli olan da vadinin imara açılıp betonlaşmasına göz yumulmasıydı. Öğle yemeği için otele döndük. Sonrasında özel plajına geçildi, ikindi kahvaltısını da burada yapıp havuza gidildi. Akşam da Türk gecesi yapıldı. Ben odamızın balkonundan izledim bir süre.
Manavgat'ta Bir Şelale:
Alanya'da en yoğun günümüz oldu. Kuşluk vakti Manavgat'taydık. Bu şelalenin, 1962 yılında Hayat mecmuası bir fotoğrafını ek olarak vermişti. O tablo şimdi berberimin duvarını süslüyor. Bir sonbahar görüntüsüydü. Üst taraftaki şelale bir döneri andırıyordu, en uğultulu olan o tablodaki görüntüydü. 100 metre sonra uysal bir akışa dönüşüyordu su. Daha aşağıda da küçük şelale var. Ama ben o tablodaki şelaleyi göremedim. Çevresi panayır yeri gibiydi.
Antik Side'de bir saat:
Şelaleden ayrılıp Side'ye de uğradık. Antik Side, çarşısıyla bir Avrupai kent görünümündeydi.
Esnaf sinek avlıyordu. Eczane ve kuyumcu çokluğu da ilginçti. Antik tiyatro, Apollon Tapınağı, kalıntılar bir uygarlığı yansıtıyordu. Bu insan gücünün de bir göstergesiydi. Gıptayla izledim bu görüntüyü. Sonra sıra Aspendos'a gelmişti.
Titreyen Göl de Nere?
Sorgun beldesinde küçük bir gölcük... Eskiden çiçeklerle bezeliymiş kıyısı şimdi beton rıhtım yapmışlar. İnsan eli değince böyle oluyor işte. Buranın çevresi de pazar yeri haline dönüşmüş. Neden titreyen göl? Su yüzeyinin sürekli kıpır kıpır oluşundan…
Belkıs Harabelerindeyiz:
En simge bina Aspendos tiyatrosu İ.S 161-180 yıllarında yapılmış, Selçuklular döneminde onarım görmüş ve bugüne gelebilen ender bir yapı. Turist grupları rehberlerin anlattıklarını dinliyorlar. Eşim ve oğlum en tepeye kadar çıktılar. Kültüre verilen önemin bir örneğiydi bu yapı. Burada beni yaşlı olduğuma sevindiren bir olay da yaşadım; yaşlı olmak da güzelmiş dedirten bu uygulama tiyatroya parasız girme olanağı bulmamdı. Sonra aynı zevki Mevlana Türbesi'nde de tadacaktım. Dönüşte Öğretmenin Yeri'nde Gözleme yedik, ayran içtik. Öğretmen emekli olalı 14 yıl olmuş, bu işi yapıyor o zamandan beri. Diyarbakır/Lice de var adresinde."O zamanlar başkaydı. Kaçakçılık meslekti. Bugün o bölgede yaşananlardan eser yoktu." diyordu. Antalya'ya ziyareti bir başka yaza bırakıp otelimize döndük.
Mevlana'da Olmak:
Ankara'ya dönüyoruz. İlk durağımız Konya olacak. Sahilden yamaçlara dönüp, Konya il sınırına kadar ine çıka, Akdeniz'i arkada bırakıp ovaya indik. Öğle vakti, Etli ekmekle karnımızı doyurup Mevlana Türbesi'ni ziyarete geçtik. Turist grupları da geldiği için ana baba günüydü giriş. İçeride de öyle.
Yasak olmasına karşın oğlumuz fotoğrafımızı çekip bu günü bir kareye sığdırdı. El yazması Kur'an,
Mesnevi ciltleri, musiki aletleri, Mevlevilerin kullandığı araçlar da sergileniyordu. En ilginç gelen sabır taşlarıydı. Bir de yılan kıvrılışı gibi tespihlerin oluşturduğu öbek ilgimi çekti. Konya'da her şey değil belki Mevlana ama çok şey bence. Her yerde izi var. Anadolu'muzun tahıl ambarı Konya, sanayi ve ticari açıdan da çok görkemli…
*
Konya'da bir çağrışım da İsmet Kemal Karadayı'nın şu sözü oldu: "Gezmek, görülebilmişse değişmektir" Evet! Gezdim, gördüm, değiştim, yenilendim gerçekten. Mevlana'nın şu dizelerini de anımsatayım: "Dünle gelenler gitti cancağızım/Bugün yeni şeyler söylemek lazım" Biz ne yapıyoruz? Eski şeyleri yineleye yineleye ömür tüketiyoruz. Bayramlar yaşamımızın ayrıcalıklı günleridir. Değerini bilelim. Nice bayramlara diyelim…
ETİKETLER : Yazdır