MENZİL’E Mİ GİTSEM ACABA ?..
12 Nisan 2021 18:53:32
Eski gazeteci-yazarlar ilke olarak kendilerinden sözetmeyi ayıp sayarlardı “Ben”sözcüğü yoktu lügatlarında. Zorunlu olarak kendilerinden sözecek olsalar, “biz” derlerdi…
Şöyle izah ederlerdi bu ilkelerini:
Gazete, “kari”(okur-halk) için yayınlanıyordu, bu anlamda halka aitti. Gazetenin köşeleri de ülkenin/halkın sorunlarının dile getirilmesi ve çözümler üretilmesi için vardı. Köşeler, bu koşulla emanet edilmişti kendilerine. Onu bireysel amaçlar için kullanmaya çalışmak, emanete hıyanet anlamına gelirdi…
Saygın, dürüst ama biçimci bir yaklaşımdı bu.
Çünkü sorunun özü, “ben”i “biz” diye kullanmak değildi; toplumsal olaylara yaklaşım açısı önemliydi aslolan…
Bu yüzden zaman içinde “ayıp” aşıldı. Gazete yazarları artık, zaman zaman kendilerini anlatmaktan çekinmiyorlar.
Ben de onlardanım. Şöyle düşünüyorum bu konuda, önemli olan neyi, kimin bakış açısından anlattığındır. Yeter ki köşeni yalakalık için kullanma…
Bu yazıda bunu deneyeceğim bir kez daha:
**
Ben kitap okuma bağımlısıyımdır. Her gün hiç değilse iki saat kitap okumaktan kendimi alamam. Her gün dört-beş saatim yazmak ve okumakla geçer.
Bazı günler abartıyorum, 400 sayfalık bir kitabı iki günde bitirdiğim oluyor…
Şu sıralar çok kitap yayınlanıyor, ama sanıyorum yayınlanan kitapların çoğu çok fazla okunmuyor. Yeni çıkan bir kitap bir-iki hafta içinde dampingli satılmaya başlanıyor.
Zehra, son zamanlarda iki haftada bir beş-altı kitap alıyor internetten. Ben okuma sırasını seçerken de tembihlemeyi ihmal etmiyor:
“Abartma lütfen !”
Abartıyorum ! Bağımlılık böyle bir şey işte…
Şu an elimde Soner Yalçın’ın Kara Kutu’su var, gelinim Büşra armağan etti. Ondan önce de Saygı Öztürk’ün Menzil’ini bitirmiştim. Kara Kutu’dan sonra Franz Kafka’nın Babama Mektup’unu okuyacağım. Ötekilere ne zaman sıra gelir bilemiyorum.
Kitap okuma bağımlılığı insanın beslenme ve uyku düzenini bozar. Hele ki benim gibi abarma eğiliminde birisi iseniz…
Geçenlerde Menzil’i okurken, pat diye aklıma düştü:
Menzil’e gidip Şeyh Erol’dan tövbe alsam kitap bağımlılığım geçer miydi acaba ?
Menzil şeyhinin en büyük marifeti bu. İp atıp tövbe alıyor.
İp atıp tövbe almak ritüeli bir çalım Katoliklerin günah çıkartma ritüelini andırıyor, ama özünde farklı: Şeyh, günahları affetmiyor, dergahına gelenlere tövbe ettiriyor. Gerisi allaha kalmış bir şey…
Tövbe alacak kişinin ilk olarak şeyhle fiziki bir irtibatının olması gerekiyor; elini tutmak gibi…Ancak tövbe almak isteyenlerin sayısı özellikle hafta sonlarında 10-15 bini buluyor. O zaman bunlar gruplara ayrılarak tövbe alıyorlar. Şeyhle fiziksel teması da ip sağlıyor:
Bir çapari düşünün…Bir bedeni var, bir de köstekleri. Bedenin/ipin ucu şeyhin elinde, ipin üzerindeki köstekler yada saçaklar tövbe almak isteyenlerin ! Bu şekilde şeyh ile fiziksel irtibat kuruluyor. Tövbe alanlara “Sofi/Sufi” deniliyor. Tövbe alanların büyük bir çoğunluğunu bağımlılar oluşturuyor: Esrarkeşler, kokainmanlar, eroinmanlar, vb. Başka günahları için tövbe alanlar da yok değil…
Tövbe almaya gelenlere günde iki kez bulgur çorbası ile her öğünde üçer küçük ekmek veriliyor. Gece de caminin altında kalabiliyorlar. Bunlar beleş…Beleş çorba ve barınmanın süresi üç gün.
2300 kişinin yaşadığı köydeki tüm işletmeler; market, lokanta, hediyelik eşya mağazaları vb. şeyhin ! Onlar bedava değil tabii…
Tövbe alanların bir kısmı bağımlılıktan kurtuluyor (muş) bir kısmı günah işlemeye devam ediyormuş…
Kitap okuma bağımlılığından kurtulmak için tövbe almak mümkün mü, bilmiyorum. Büyük ihtimalle…
Güzelim ülkemizde en büyük günah kitap okumaktır çünkü. Hele kitaplar toplumsal gerçekçi bir içerikte ise, doğru cehenneme !
Sonunda caydım. Menzil’den tövbe alacağına, cehennemde yan daha iyi dedim kendi kendime…
Tabii orada kitap okuma özgürlüğü varsa…
ETİKETLER : Yazdır