KADINA ŞİDDET…
27 Kasim 2020 09:29:07
Birkaç yıl oluyor…
Zehra ile sahildeki bir çaybahçesinde vakit geçirdik biraz, yürüyerek eve dönüyoruz. Hava kararmak üzere. Önümüzde aynı istikamete yürüyen iki kişi daha var: Birisi kadın öteki erkek. Başka kimse yok.
İlkten farkına varmadık. Önümüzde yürüyenlere biraz daha yaklaşınca gördüklerimiz ürküttü bizi:
Ortayaşlı bir adam, herhalde karısı olan türbanlı/uzun pardesülü genç bir kadına elindeki kemerle birkaç adımda bir vuruyordu. Kafasına/yüzüne…Kadın elleriyle yüzünü kapatmıştı. Kemerin tokası kafasına rastladıkça ikibüklüm oluyor, beriki dürtürek yürümeye zorluyordu kadını…Bir ara kaçamak bir bakış fırlattı bize kadın. Ağlamıyordu. İri gözlerinde çaresizliğin ve utancın insanın içine işleyen acısını seçer gibi olmuştuk.
Utanıyordu kadın. Kendisini bir köpek gibi sokak ortasında döven kocası adına !
Müdahale etmek ile polise haber vermek arasındaki o küçük zaman parçasında ara yola sapıp kayboldular…
Ne zaman bir kadına şiddet olayı gelse gündeme, o genç kadının çaresizlik ve utançla kısılmış acılı gözlerini yeniden görür gibi oluyorum…
Ne çarpıcı bir ironiydi bu böyle:
Dayak yerken, utanması gereken kocası adına utanan kadın !..
o o
Aile-içi şiddetin çok yaygın olmasına rağmen çok azının günyüzüne çıkmasının sırrı da buradadır:
Ben bu satırları yazarken bile kimbilir kaç kadın, “komşular duymasın, elaleme rezil olmayalım” diye kocasının yumruğu ile kanayan burnunu, patlayan dudağını bir yastığa gömmüş sessiz-sedasız ağlıyordur…
o o
Kadına şiddetin kökeninde ne yatıyor ?
En dipte, erkeği fiziken, kadını görece olarak güçsüz yaratan doğanın adaletsizliği var…
Onun üzerinde kadını “güçlü”erkeği”egemen” sayan, bu şekilde gücü fetişleştiren, kadını “mal” olarak gören ataerkil ilişkiler…
Köleci ve feodal kültürün egemen olduğu toplum biçimlerinde kadın yasalar karşısında da eşik değildi ayrıca.
Örneğin ünlü Roma demokrasisinde bile kadınların oy kullanma hakkı yoktu, hatta Agoraya bile alınmıyorlardı…
İslamda ise, kadın erkeğe tabi’ydi ve gerektiğinde dövülmesi gereken ikinci sınıf bir insandı (Nisa/34).
Kadınlar yasalar karşısında eşit yurttaşlar haline gelmek için çok mücadele ettiler. Sonunda Türkiye’de de demokratik haklarını elde ettiler.
Ama, kadına şiddet olayları yine de durmadı.
Çünkü, kadına şiddet bizde de hala bir sosyo-kültürel sorun. Türkiye bir milli demokratik devrim yaptı, ama devrim yarım kaldı. Kadını “mal” olarak gören bir önceki toplumsal sistemin kültürel değerleri aşılamadı. Tam tersi, onları yeniden yeşertmek için siyaset devreye girdi ve hala devrede…
Ama kadına şiddeti, sadece kapitalizm-öncesi sosyo-kültürel münasebetlerin ilkelliği/geriliği ile de izah edemeyiz.
Kapitalist toplumlarda da kadına şiddet yaygın çünkü.
Kapitalist toplumlarda özellikle “evinin kadını”, hala her bakımdan erkeğe tabi, bu yüzden kadına şiddet, sosyal adaletsizliğin dışavurum biçimlerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor.
Kadına şiddetin önlenmesi için öncelikle kadını üretime katacak, onu erkek ile fiilen eşdeğer insan haline getirecek, omuz omuza birlikte üreten eşit bireylere dönüştürecek bir toplumsal sisteme ihtiyaç var.
Sosyalist toplumlarda kadına yönelik şiddetin kapitalist toplumlara göre çok daha az olmasının temelinde, oralarda kadının özgür bir emekçi olmasında yatıyor. Ekonomik bağımsızlık, tabiyet ilişkisini ortadan kaldırıyor. Toplum her bakımdan eşit bireylere dönüşüyor.
Kadına şiddetin çok çok münferit olaylara indirgenmesi için, toplumsal adaletsizliğin ortadan kaldırılması gerekiyor. Yeni bir sosyal ve kültürel değerler sisteminin kurulması…
Kadın-erkek arasında özellikle ekonomik bir tabiyet ilişkisi varsa, bu, şiddet dahil çeşitli biçimlerde kendisini gösteriyor. Tabiyet ilişkisi, şiddetin işgüdüsel dinamiğini tetikliyor.
Sosyal adaletsizlik ! Şiddetin temelinde bu var. Artı, hayvansal refleks !..
ETİKETLER : Yazdır