DEPREMLER KADER Mİ?
28 Ocak 2020 13:57:22
Elazığ depremi “kader”kavramını yeniden gündeme taşıdı:
Örneğin dinci çevreler deprem ile depremde yaşamlarını yitirenlere, son analizde, kaderci bir bakış açısından yaklaşıyorlar…
Oysa, deprem kader değil, bir doğa olayıdır.
Depremlerde insanları deprem değil, yıkılan çürük binalar öldürür, yaralar.
00
Üç semavi din, 1 ve 6. Yüzyıllarda doğdu. O yüzyıllarda bilim görece olarak geriydi: doğa olayları bilimsel olarak izah edilemiyordu. Yıkıcı olanları kader sözcüğüyle tolore edilmeye çalışılıyordu…
Son din olan islamın üzerinden 15 yüzyıl geçti. 1500 yıl yahut. Bu zaman dilimi içinde bilim ilerledi.
Örneğin yerbilimciler, çeşitli verilere dayanarak, nerede deprem olabileceği konusunda nokta atışı kestirimlerde bulunabiliyorlar artık.
Örneğin 40’ı aşkın yurttaşımızın öldüğü Elazığ depremini yerbilimci Prof. Naci Görür, uzun süre önce çok güçlü bir olasılık olarak kamuoyuna açıklamıştı. Aynı bilim insanı, şimdi de, Bingöl, Adıyaman, Malatya, Hatay ve K.Maraş’ı işaret ediyor…
olası Marmara/İstanbul depremi ise olasılık olmaktan çıktı, nerdeyse gün sayıyor…
Deprem kuşaklarındaki gelişmiş ülkelerde 6,8 şiddetindeki bir deprem ölümlere çok ender olarak yolaçıyor. O da bir-iki kiş ile sınırlı kalıyor. Çünkü oralardaki binalar depreme dayananıklı.
6,8 şiddetindeki Elazığ depreminin böylesine yıkıcı olmasının nedeni kader filan değil, çürük, çoğu kerpiç binalar!
Deprem kader…
Çürük binalarda oturmak kader…
Çürük binalarda oturmayı zorunlu hale getiren yoksulluk kader…
Siz herkesi kör, alemi sersem mi sanıyorsunuz!
Kader kavramı hiçbir inançta böylesine sorumsuzca kullanılmaz.
Her inanç “tedbir”i de önerir insanlara çünkü!
Yoksulluğu kader olarak dayatan kafalar, gerçekte, inançlı kişiler değildir; toplumsal soygunu meşru göstermeye çalışan din tüccarlarıdır!
00
İktidarın inşaata/ranta ve dış borçlanmaya dayalı ekonomi modeli tutmadı. Borç harçla yapılan duble yollar, köprüler, yeraltı-yerüstü geçitleri, havalimanları, kuleler, saraylar, devasa şehir hastaneleri büyük paralar yuttu ve yutuyor.
Ama öte yandan, depremi gün sayan İstanbul’da bile çürük binalarda oturan milyonlarca insanımız var.
Ne olacak onlar?
Özel sektöre kurdurulan şehir hastanelerinin bile, hırsız taşeronlar yüzünden ayakta kalma garanti değil.
Kalan sağlara kim bakacak peki?
00
Sayın Bakan, herşeyi devletten beklemeyin dedi…
Lüzumsuz bir laftı.
Halkımızın o eşsiz dayanışma duygusu/gücü, saatlerle sayılabilecek kısa bir zaman dilimi içinde Elazığ ile bütünleşti, depremzedeleri kucakladı…
Türkiye’nin dört bir yanından Elazığ’a yardım yağıyor…
Gelişmiş bir ülke değiliz. Çoğumuz yoksuluz. Mutlu değiliz. Yarın güvencemiz yok…
Ama, zorluklar karşısında el ele verme özelliğimizi yitirmedik henüz çok şükür!
Devletten çok ona güveniyoruz. İçimizi yakan depremin acısını, bir nebze de olsa bu hafifletiyor işte…
,
ETİKETLER : Yazdır