8 MART…
08 Mart 2018 09:15:08
Antik Roma demokrasisinde kadınlar ile kölelerin oy hakkı yoktu. Toplumsal temsilde, kadınlar ile köleler aynı statüde yeralıyorlardı.
Tarihin sayfalarını çeviriyoruz. İ.S 18.yüzyıla kadar durum aynı. Kadınlar değişik kıtalarda, değişik toplum ve ülkelerde binlerce yıl utanmazsa sömürülmüşler, ezilmişler, tacize uğramışlar; ama sesleri çıkmamış ! Ta ki Aydınlanma Çağı’na kadar… Meşaleyi yakan da Condoret gibi Fransız düşünürler olmuş… 1792 tarihli Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi bu konudaki en eski ve en önemli yazılı belge… Kadını bir toplumsal güç olarak tarihin sahnesine çıkartan Fransız devrimidir. (1789) Bizde de Cumhuriyet devrimi (1923)
Öyle ama, kadınlar hala eşitlik peşinde ! Bu nasıl oluyor ?
Çünkü ataerkil (erkek egemen)toplum biçimleri hala dünyada (bu arada yurdumuzda) varlığını koruyor…
O kadar ki örneğin Türkiye’deki sol partilerde bile, kadın kontenjanları tartışma konusu. Aslında kontenjanların varlığı bile, kadın-erkek eşitsizliğinin siyasal alanda da sürdüğünü gösteriyor.
Kadınlar, hala, “ Cinsiyet ayrımcılığına hayır “, “ tacize hayır “,” Kadın cinayetlerine hayır “ gibi 300 yıl önce ellerine aldıkları pankartları taşıyorlar.
Cumhuriyet devrimimizin kadınlara sağladığı haklar bile yerinde sayıyor, hatta geriye gidiyor !..
o o o
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadınların, kökü 18. Yüzyıla uzanan eşitlik ve özgürlük hareketinin emek alanındaki mücadelesini simgeleyen bir gündür.
8 Mart, kurulu düzene bir başkaldırı değildir. Kurulu düzenin emek dünyasında da kadını ikincil plana atan vahşi sömürüsüne başkaldırıdır. Belki ironiktir ama, 8 Mart sömürüde eşitliği öngören veya eşit sömürüye evet diye bir başkaldırıdır !..
Ama yine de, 8 Mart, sol hareketlere esin kaynağı olmuştur hep. Tıpkı, öteki ekonomik-demokratik nitelikteki kadın eylemleri gibi… Çünkü toplumsal değişimin yolunu böyle hareketler açar…
Kadın-erkek eşitliği, sonuçta, insanın insanı sömürdüğü toplumsal düzenlerde tam anlamıyla sağlanamaz. Kadının eşit yurttaş haline gelmesi, sömürüden arınmış bir toplumsal sistemde mümkün olabilir ancak.
Kırk yıl önce gündemimizde bu vardı, bunu tartışıyorduk.
Peki şimdi ? Şimdi neyi tartışıyoruz ?
Asansörde halveti…
Yatak-yorgandan gelen cinsel dürtüyü…
Çocuk evliliklerine “ meşru “ gözle bakan sapıklıkları !..
Tarih nehri güzelim ülkemizde U dönüşü yaptı..
Umutsuzluğa kapılmayın.
Gelip geçicidir.
Toplumsal diyalektik bize şunu öğretir:
Her şey kendi zıddını beraberinde taşır ve her süreç kendi zıddına dönüşür.
ETİKETLER : Yazdır