KIZILELMA VE ŞEKER FABRİKALARI
26 Subat 2018 09:18:15
Kızılelma, bizim Ülkücü/Turancı harekete atfedilen bir simge olarak bilinir.
Öyle bilinmesi de doğaldır.
Kızılelmayı, 20.yüzyılın başlarında, Türkçü/Turancı hareketin önderleri, örneğin Ziya Gökalp taşımıştır kültür yaşamımıza… O’nun ünlü “Kızılelma Destanı” ile “Kızılelma” adını taşıyan şiir kitabı buna örnektir. Ama, Kızılelma söylencesi, gerçekte Turancı hareketten çok daha eskidir. Anlatayım…
Katip Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde (Cihannüma) şöyle bir söylenceyi nakleder:
Hz.Muhammet’in doğduğu sırada (MS.570) Kostantinopolis (İstanbul) Ayasofya kilisesinin kubbesindeki “Kızılelma” düşer.
Katip Çelebi, şöyle bir söylenceyi daha nakleder:
Kostantinopolis’te (İstanbul) İustinianosun heykeli dikilirken eline dünyayı simgeleyen bir kürecik konur.Bir gün bu kürecik düşer.Bizanslılar, bu olayı, Türklerin dünyayı fethedeceği şeklinde bir inanca bağlarlar.
Bu söylencelerden türetilen inançlar, zamanla Müslüman Türkler için Kızılelmayı dünyayı fetih ülküsünün bir simgesine dönüştürür.
Kızılelma, 15.yüzyılda İstanbul’un fethini simgeliyordu. İstanbul fethedildikten sonra Roma’daki San Pietro Bazikalisini daha sonra da, 16.yüzyılda, “Bec Kızılelması” adıyla Viyana’yı hedef aldı.
Padişahların, yeniçerileri savaşa özendirmek için “Kızılelmada buluşalım” sloganını kullandıkları nakledilir.
O dönemde henüz milletler tarih sahnesine çıkmamıştı. Kızılelma, bu nedenle, milli değil dini içerikliydi.
Birinci Dünya Savaşından sonra ise, Kızılelma, dünyadaki tüm Türkleri tek bayrak altında toplamayı amaçlayan Türkçülüğün/Turancılığın simgesi haline geldi. Öteki simge, bozkurttur. Bu kez Kızılelma, dini olmaktan çok, milli bir ütopyanın simgesine dönüştü.
Kızılelma’nın kimilerince Afrin harekatında güncellenmesi, harekatın amacına cuk oturmuyor. Çünkü Kızılelmanın temelinde fetih düşüncesi yatar. Afrin harekatı ise, bir fetih harekatı değil, milli savunma harekatıdır. Çünkü Türkiye, Suriye’nin bölünmesinden değil, toprak bütünlüğünden yanadır. Türkiye orada Suriye ile değil, Suriye’nin kuzeyini ABD’nin arkalamasıyla yer yer işgal eden PKK/YPG ile savaşıyor.
Sanıyorum Afrin’le kızılelmanın örtüştürülmeye çalışılması, terörün kökünün kazınması hedefiyle bağlantılı bir gönderme…
Neyse.
Şimdi gelelim Şeker Fabrikalarının çoğunun özelleştirme kapsamına alınması ile bunun Afrin penceresinden görünüşüne…
Pat diye soracağım:
Afrin, milli bir harekat, peki birer kamu kuruluşu olan şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kararı milli mi ?
Neresinden bakarsanız bakın, bu soruya olumlu bir yanıt vermek olanaksızdır.
Şunun için…
Şeker fabrikaları,tıpkı öteki kamu fabrikaları ve maden işletmeleri gibi, milli ekonominin yapıtaşlarıdır.
Teröre karşı milletçe el ele verdiğimiz şu günlerde, milli ekonominin en önemli yapıtaşlarından olan şeker fabrikalarının özel sektöre devri kararı, gayrımilli sonuçlara ulaşılması olasılığını da içinde taşıyor. Bu nedenle Afrin’le çelişiyor.
Nitekim, halk kitleleri Afrin’in arkasında, ama şeker fabrikalarının satışına karşı çıkıyor !.
Başka örneklerden biliyoruz. Şeker fabrikaları satılırsa şöyle bir sürece girilmesi olasılığı çok güçlüdür:
Fabrikalar ilkten yerli işadamlarına satılır. Bunlar bir yıl sonra hisselerini yabancılara devreder. Yabancı sermaye, işletme zorunluğu süresinin bitiminde fabrikaları kapatır. Oralara cam kuleler, lüks villalar dikilir…
Bu süreçte binlerce fabrika işçisi işsiz kalır, yüzbini aşkın pancar üreticisi perişan olur…
Bu arada şu soru’nun yanıtlanması gerekiyor:
Şeker fabrikalarını satarsak şeker ihtiyacını nasıl karşılayacağız ?
Bu sorunun yanıtı, dürüst, sözüne güvenilir ekonomistlerde var.
Diyorlar ki…
Türkiye’nin şeker ihtiyacının karşılanması, pancardan mısıra ya da nişasta bazlı şeker (mısır şurubuna) kanalize edilmek isteniyor.
Gelgelelim, nişasta bazlı şeker, bilim insanlarınca “zehir” kabul ediliyor. Nitekim, başta İngiltere, Fransa, Avusturya, Hollanda, Danimarka olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde nişasta bazlı şeker kullanmak yasak.
Şeker fabrikaları kapatılırsa, nişasta bazlı şeker üretenler bayram edecek ! Başta da, dünya mısır şekeri üretimini elinde tutan Cargill !..
Nişasta bazlı şekere rağbetin nedeni, pancar şekerine kıyasla 25’te bir oranında ucuz olması…
Maketlerde satılan şekerli hazır gıdalarda zaten bu şeker kullanılıyor. Şeker fabrikalarını kapatırsak tüm piyasa bunlara kalacak…
Halka sunulan “seçenek” şu oluyor bu durumda:
Ucuz zehir mi istersiniz “pahalı” şeker mi ?
Emperyalist sermayenin global dayatmasıdır bu !
Sıra bizim şekere geldi !..
Son söz:
Şeker fabrikaları satılmamalıdır !
Türkiye halkı, zehirli şekere mahkum edilmemelidir !..
Türkiye, tıpkı taşkömürü gibi, şekerde de dışarıya bağımlı hale gelmemelidir !..
ETİKETLER : Yazdır
Türkiye, Suriye’nin bölünmesinden değil, toprak bütünlüğünden yanadır. diyorsunuz. Ama toprak bütünlüğünü Esadın sağlayacağını düşünmüyorsunuz. Esadı devirip ülkeyi Irak, Libya gibi parçalamak isteyen örgütlrle iş birliği ederek nasıl Suriyenin bütünlüğü sağlanacak bunu yazamamışsın.
- s.
- 1