DELİKLİ PARALAR…DİNAMİTLİ MÜJDELER…
12 Subat 2018 10:31:54
Zonguldak, 1940’lı yıllarda, devlet içinde “ devlet “ gibiydi:
“ Devlet içindeki devlet “in “ hükümet “i, Ereğli Kömürleri İşletmesi (EKİ/TTK) idi.
1936/40 aralığında yerli-yabancı kömür işletmeleri millileştirilmiş, tüm ocaklar, bir devlet kuruluşu olan EKİ’de toplanmıştı.
Savaş yıllarıydı… Stratejik bir hammadde olan taşkömürüne büyük ihtiyaç vardı. Türkiye’nin başka taşkömürü bölgesi/havzası da yoktu zaten.
Milli Şef İsmet Paşa, Türkiye’yi savaşa sokmamak için çabalıyordu. Ama yine de, ülke savaş ekonomisi koşulları içindeydi.
Ekmek karneye bağlanmıştı, gıda maddeleri karaborsaya düşmüştü. Zonguldak, “ karartma geceleri “ yaşıyordu. Çünkü düşman uçaklarının başlıca hedefleri arasındaydı. Hava kararırken, evlerin pencereleri koyu renkli perdelerle kapatılırdı. Işık sızıntısı olursa mahalle bekçileri kapıyı çalar uyarırdı…
Çok küçüktüm, ama iyi anımsıyorum o günleri…
İsmet Paşa, Zonguldak köylülerine, 1940 tarihli Milli Korunma Yasasına koşut olarak çalışma yükümlülüğü (mükellefiyet) getirmişti. Askerlik çağına gelen köylü gençlerin askerlikleri ertelenmiş, bunlar ocaklarda işçi olarak çalıştırılmaya başlanmıştı. Uygulama, ilkten sadece ocakları kapsarken, daha sonra liman ve demiryolları işçilerini de içine alacaktı.
Zonguldak’ta tipik bir kışla düzeni kurulmuştu. İşçiler tek tip elbise giyiyor, “ pavyon “ denilen 200 kişilik barakalarda altlı-üstlü ranzalarda yatıyorlar ve karavana yiyorlardı. Çalışma,münavebeliydi, yani değişmeli. Köylü gençler 15 gün ocaklarda, 15 gün de tarlalarda çalışıyorlardı.
EKİ’nin bayrağı, özsavunma birlikleri (silahlı işçilerden oluşan “ Kömür Alayı “ ) vardı.Bir aralar sadece Zonguldak’ın sınırları içinde geçerli para bile bastırılmıştı. Paralar sarı madendi ve ortaları delikti. Bunlar, EKİ’nin, “ ekonoma “ denilen kantinlerinde geçerliydi sadece. Anımsıyorum… Bazı işçiler paraları sicime dizip boyunlarına asarlardı…
Öte yandan, Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinden genç mahkumlar, Gökgöl’deki bir kampta toplanmıştı. Bunlarda ocaklarda çalıştırılmaya başlanmıştı. Aklımda kaldığına göre mahkum-işçilerin tek tip giysisi, koyu maviydi… Tüm işçiler gibi onlar da kep giyiyorlardı.
Diğer yandan, işçilerin moral-motivasyonlarını yüksek tutmak için spor kulüpleri, güreş, futbol takımları kurulmuştu.
19 Mayıs’larda işçilerden oluşan jimnastik takımı, kürekleriyle senkronize gösteriler yaparlardı.
Maden bölgelerinde aralıklarla konserler ve sahne oyunları düzenleniyordu… EKİ’nin anlaşmalı tiyatrosu vardı.
Öte yandan, bürokrasi için lüks mahalleler, tenis ve deniz kulüpleri kurulmuştu. Bürokrasi altın çağını yaşıyordu…
Münavebe dönemlerinde işbaşıların en çok yakındığı konu, dinamit çubuklarının eksilmesiydi. O dönemde köylerle irtibat yoktu. PTT, telefon, servis hizmeti bulunmuyordu. Ocaktan dönen işçiler, köylerine yaklaşınca dinamit patlatmaya başlıyorlar, bu şekilde dönüşlerini müjdeliyorlardı. Dinamit sesleri üzerine köylüler akın akın yollara dökülüyordu…
Mükellefiye dönemi, çok acılı bir dönem olmuştu köylü-işçiler için…
Çalışma koşulları çok ağırdı. İş kazaları çok yüksekti. Firarlar yoğundu. Firar eden işçileri yakalayıp ocağa göndermek için jandarmanın bünyesinde bir Tahkimat (Destek) Komutanlığı kurulmuştu.
Mükellefiyetten kurtulmak için el ve ayak parmaklarını kesenler vardı. Muhtarlar-sevk memurları ve amalebirliği hastanesi arasındaki korkunç bir rüşvet düzeni kurulmuştu.
Köylüler, ocaklarda çalışamaz raporu almak için ineklerini, tarlalarını, altınlarını satıyorlardı.
1946’da geçilen çok partili yaşamla birlikte kurulan Demokrat Parti, kırsal alanlarda iktidara geldiklerinde mükellefiyeti kaldıracakları propagandasını yapıyorlardı. Nitekim, savaşın bitmesi ve iç-dış baskılar sonucu 1948’de mükellefiyet kalkacak, DP de 1950’de büyük bir farkla iktidara gelecekti…
o o o
Mükellefiyet düzeninin ekonomik altyapısını ABD’nin ünlü Marshall Yardım Organizasyonu oluşturuyordu. Makine ve teçhizatlar oradan sağlanıyordu. Bunların tümü hibeydi !.. ABD, gırtlağına kadar devlet işletmesinin de içindeydi. Sam amcanın tohumu 1880’li yılların sonlarında yeşerecek, 1888’de maden sahaları rödevans dümeniyle özel sektöre açılacaktı…
Bazen düşünüyorum:
Mükellefiyet işçiliği ile bugünkü kaçak ocaklar ve rödevans işçiliği kıyaslansa hangisi daha ehven-i şer sayılabilir acaba ?..
Beni çok zorlayan bir sorudur bu !
Ama, en azından tartışmaya açık…
ETİKETLER : Yazdır
Sina bey çok mükemmel yazılar yazıyorsunuz. Size hayranım. Size uzun bir ömür dilerim.
- s.
- 1