ANI DEĞİL YAŞAM
20 Ocak 2018 01:43:21
Köyden indik şehire...
7 Mayıs 1950. Günlerden Pazar. Köyden şehre indiğimiz
tarih. Bu usumdan çıkmaz hiçbir zaman. Hala kızlarımızın
sözü de var (1947). “Dayımızın oğlu, şehirli gibi köylü çocuğu”..
Artık şehirli de olmuştuk o gün... Evimizin çatısına
anten taktık o gün. Wega marka, bataryalı radyomuzu da
koyduk oturma odamıza. Akşam saati ve yurttan sesler; bir
de radyo çocuk saatini dinliyorum. Akşamları İstanbul radyosu
da çıkıyor, arada bir Kıbrıs Türk Radyosu da karışıyor
yayına, özcesi 57 yıldır Kıbrıs’la yatar kalkar oldum o tarihten
bu yana.
14 Mayıs 1950’de genel seçimler yapıldı. Çok partili demokratik
hayata geçmiştik. Demokrat Parti tek başına iktidar
oldu. DP’nin sloganı; ‘Yeter söz milletindir’ idi. DP’liler
bayram ediyordu. İlk kez 1957 seçimlerinde ayakları karaya
değdi; 27 Mayıs 1960’ta. Millete rağmen parti devleti
olmanın bedelini ödüyorduk. Bu kez de CHP’liler bayram
ediyordu... 10 yıllık döneme damgasını vuran iki olay yaşadık.
İlki “Kıbrıs Türktür, Türk Kalacaktır. Ya Taksim Ya
Ölümlü Mitingler”.
Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalanması, 6-7 Eyülde
İstanbul’un (Rum işyerlerinin) yağmalanması da ikincisiydi.
Halk evleri, Köy Enstitülerinin kapatılması olayı. Bu
10 yıllık dönemde, son üç yılım Kabataş Lisesinde geçmişti.
O yıllarım İstanbul’un İstanbul olduğu yıllardı. Şevket
Rado, Baki Süha Ediboğlu, Refik Ahmet Sevengil, Behçet
Necatigil’li yıllarımdı...İkinci 10 yıllık dönemde gene Kıbrıs vardı, (*)
***
Gezginin Biriyim
20 Mart 2007
15 gün önce Bursa’daydım. Kitap Fuarı vardı. 7.si yapıldı.
Aydın Ilgaz, Muzaffer İzgü ve Feyza Hepçilingirler,
Şaban Akbaba, Nadir Gezer, Taştan Çıralar, Mehmet Güler
dostlarlaydım. Devrek ve Bartın Günlerini andık. Sevgili
İzgü’nün “Çocukluğum” ve Feyza Hepçilingirler’in 50 yıl
sonra “Türkçemiz” konulu söyleşilerini izledim. Salonda
hemen hemen diğer etkinliklerdeki gibi az sayıda dinleyici
vardı. Okulların öğrencilerle doldurdukları salonlarda bir
uğultu ve koşturmaca vardı. Daha çok ders ve dershane
kitapları yoğundu.
Bursa’nın kına gecelerini dinledim bir tanıdıktan: El kınası
ve Has kına olarak iki gece sürermiş. El kınası, Salı ve
Çarşamba, Has kınası ise Perşembe gecesi yapılırmış. Has
kınada çerezleri, lokumları yiyen davetliler su isteyinceye
kadar Gelin ortaya çıkmazmış. Şimdilerde kınalar kız evinden
başlıyormuş. Damat evine gidip oradan alınan tavuklu
pilav alınıp ve dönülürmüş. Gece sonunda da damat tarafı
kız evine tatlı almaya gider eve dönermiş. İlginç geldi bana.
İlk yıllarımda hep Yalova ve Mudanya yoluyla giderdim
Bursa’ya, Mudanya tercihimdi, denizi ve vapuru sevdiğim
için... Yalova’yı da Adalar’ın güzelliğini seyretmenin güzelliği
nedeniyle kullanırdım (**)
***
Kitapla Aydınlığa; Ama nasıl ?
Kasım son haftada Bartın’da 20. Kitap Fuarı’nda söyleşim vardı. Fuar ilk başladığında 30 bin olan nüfusun 66 bine çıkması fuarı olumsuz etkilemiş. Bizim fuarlarda ortlama 70 kişi falan izlerdi etkinlikleri. Standların bulunduğu salonda, türbanlı ve üniversiteli kızların adeta şov yapmaları şaşırtmadı beni. Şehrin iç trafiği bir felaketti. Standlarda ilgiyi ve beğeniyi sağlayacak yayınevleri yoktu. Duyurular ve anaslar mı yetersizdi; yoksa Bartınlı kanıksamış mıydı fuarı? Ayla kutlu, 30-35 kişiye saslandi. Kardak’a çıkan komutanın kuyruk oluşturan okurların ilgisi, gösterdi ki; biz şöhret budalası-meraklısı bir toplumuz. Bizim konuşma saati için kayda değer bir şey yok. Ama yanımda önemli iki şairin hoşnut olmadıklarını biliyorum. Okuru salona getiremezsek, fuarın sürdürülmesi mucizeye kalıyor…
_________________________________-
(*) Gene Kıbrıs gündemde… Gitti gidiyor…
(**) Bursa’da fuar tam bir curcunaydı; dini yayınlar ve ders kitapları revaçtaydı…
(***) 2017 fuarına ben de katılacağım. Bartın’a şükredelim dedirtecek bir fuar olmaz inşallah…
ETİKETLER : Yazdır