Demokles?in Kılıcı!
03 Subat 2012 16:09:47
1960’lı yılların başları. Çaycuma-Kızılbel köyünde vekil öğretmenlik yapıyorum. Köye gidebilmek için şimdiki tren istasyonunun arka tarafında Perşembe dolmuşu bekliyorum. O sırada girdiğim bir dükkanda bakkalın tarttığı şekerleri bir dergiden yırttığı kağıt parçasına sardığını gördüm. Geri kalan parçayı isteyince, bu kağıt parçasının, o yıllarda yayınlanan bir Tarih dergisinden koparıldığını anladım. Bu dergileri, başka yere atanan bir öğretmenin kilo ile sattığını öğrenince, geri kalan dergileri binbir rica ile kilo hesabı alıp köye çıktım.
“Tarih Mecmuası” adını taşıyan bu küçük defter boyutundaki dergileri büyük bir ilgiyle okumağa başladım. Aralıklı yaptığım bu okumalarda özellikle “Taşnak” adlı (bir de Hınçak var)Ermeni Çetesi’nin Doğu Anadolu’nun Kars-Erzurum-Sivas- Maraş-Van çevrelerinde -belki daha çok il adı sayılabilir- meydana getirdiği büyük ve korkunç katliamları okumuş, fotoğraflarını görmüştüm. Genç-yaşlı demeden üstüste yığılmış ölüler, özellikle kadın ve çocuk cesetleri acıtmıştı içimi. Ne zaman bu konular açılsa o görüntüler geçer gözlerimin önünden. Savaş koşullarındaki Osmanlı Devleti’ni, Ruslar ve Fransızlar’la işbirliği yapıp, çetelerle arkadan vurarak büyük zararlar verdiren Ermeni saldırganlığı ile ilk kez böyle karşılaşmıştım.
Sonraki süreçte Ermeni Diyasporasının pompaladığı “Ermeni Soykırımı” tezi, ne yazık ki araştırılmadan soruşturulmadan bir çok ülkede kabul görmüş durumda. En canlı örnek ise Fransa parlamentosunda yaşananlardır. 1915 olayları Demokles’in kılıcı gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başında sallandırılmaktadır. Sarkozy, sanırım önümüzdeki dönem yapılacak seçimleri düşünerek, muradına erdiğini sanıyor. Ermeni Soykırımı yasasını 2001’de kabul eden Fransa bu kez de Ermeni soykırımını reddedenleri cezalandıran yasayı kabul etmiş oldu. Ülkemizi çok sıkıntıya sokacak bu olaydan kısa süre sonra yürekli 77 Fransız parlamenter, Fransa Anayasa Konseyi’ne başvuruda bulunarak bu yasanın iptalini istediler. Şimdi bu süreci yaşıyoruz.
Eğer Fransa Anayasa Konseyi’nden, insan haklarını ve düşünce özgürlüğünü önemli ölçüde zedeleyen, devletimizi ve ulusumuzu zan altında bırakan bu yasanın iptali çıkarsa, Ermeni Soykırımı’nı daha önceden kabul etmiş olan ülkelerin de şapkalarını önlerine koyacaklarını sanıyorum: Uruguay (1965), Kıbrıs Rum Yönetimi (1982), Avrupa Parlamentosu (1987), Arjantin (1993), Rusya Federasyonu (1995), Kanada (1996), Yunanistan (1996), Lübnan (1997), Belçika (1998), İsveç (2000), İtalya (2000), Fransa (2001), İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Almanya (2005), Venezuela (2005), Litvanya (2005), Şili (2007). Bunların dışında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 50 eyaletin 41’inin de Ermeni Soykırımını kabul eden yasalar çıkardığını görüyoruz.
Şimdi kısaca geçmişe bir göz atalım: Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Devleti’nin, Doğu Anadolu bölgesinin güvenliğini sağlamak için, kaynaklarda farklı rakamlarla verilen Ermeni tebaasını “tehcir”e (zorunlu göç) tabi tuttuğunu görüyoruz. Ünlü tarihçi Arnold Toynbe’ye göre 1915 yılında 1 milyon ila 1 milyon 200 bin Ermeni’ye tehcir uygulanır, bunlardan 600 bin kadarı göç sırasında yaşamını yitirir. Prof.Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun araştırmasına göre ise 413.067 Ermeni tehcire tabi tutulur.
Göç alaylarının güvenliğini sağlamak üzere yeterli sayıda olmadığı belirtilen askeri birlikler görevlendirir. Ancak 1915 yılındaki, savaş koşulları, yiyecek-içecek azlığı, olumsuz sağlık koşulları, ulaşımın güçlüğü, çetelerin saldırıları v.s. ile Suriye’deki kamplara varıncaya kadar büyük kayıplar verilir. Göç sırasında, kaçıp Türk ailelere sığınan çok sayıdaki Ermeni ailesinin de özel olarak korunduğu, saklanmasına yardımcı olunduğu da bölgede anlatılır. Osmanlı yönetimi bu olaylarda masum mudur? Tartışmalıdır. Türkler, kendilerine yapılan saldırılara cevap vermiş midir? Sanırım vermişlerdir. Osmanlı’nın, Ermeniler’e karşı bir “soykırım” anlayışı içinde olduğu düşünülebilir mi? Sanmıyorum.
1915 yılında meydana gelen bu olaylar henüz bütün açıklığı ve gerçekliği ile bilinemiyor. Türk Devleti kendi arşivini açtığını belirttiği halde Ermeniler’in bu konuya yanaşmadığı görülüyor. ABD eski Başkanı Reagan’ın Hukuk danışmanı Bruce Fein’in ise: “Beyaz Saray araştırma yaptı, Ermenilerin 2 milyon Müslüman Osmanlı’yı katlettiği ortaya çıktı. Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyor…” şeklindeki açıklaması ise konuya ışık tutucu bilgiler içermektedir.
Bruce Fein 2007 Mart ayında, New York Baruch Koleji Öğrenci Birliği ve Türk Amerikan Dernekleri Federasyonunun (TADF) davetiyle üniversitede “Osmanlı İmparatorluğunda Azınlıklar” konulu bir konferans verir ve ağırlıklı olarak Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili konuşur. “Ermeniler’in Osmanlı yönetiminde yüksek makamlarda görev yaptıklarını” hatırlatan Fein, “Ermeniler’in, 19. yüzyıldan itibaren gücünü kaybetmeye başlayan Osmanlılar&39;a karşı bağımsızlık yolunda ayaklandıklarını ve Ermeni terör çetelerinin Birinci Dünya Savaşı&39;nda Rusya ve Fransa ile işbirliği yaparak Osmanlı ordusuna karşı savaştıklarını, pek çok Müslüman Osmanlı&39;yı öldürdüğünü” anlatır.
Bruce Fein, “Ermeniler&39;in yaptığı Osmanlı&39;ya ihanetti ve bu durumda Osmanlı yönetimi askeri açıdan hassas olan bölgelerdeki Ermenileri bölgeden çıkartmak istedi” diye konuşur. Fein bu sırada “Bazı talihsiz olayların yaşandığını, ancak bunlara ‘soykırım’ demenin mümkün olmadığını” söyler.
Fein, “iki tarafta da kayıplar olduğunu” belirterek, “Müslüman Türkler’in kayıplarının 2 milyon, Ermeni kayıplarının ise 300 ile 600 bin civarında olduğunun sanıldığını, ancak Ermenilerin kendi kayıplarının sayısını giderek arttırdıklarını” söyler. Bruce Fein, “1948 BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme&39;de soykırım tanımının yapıldığını ve o tanıma göre Osmanlılar’ın Ermeniler’i, din, ırk, etnik ayrımcılık gibi nedenlere dayanarak yok etmek gibi bir amaçlarının hiçbir zaman olmadığının görüldüğünü” söyler.
Sarkozy’ye örnek olması açısından buraya yürekli bir “Türk Ermenisi”nin, Ermeniler’e, Ermeni Patriği’ne ve bütün dünyaya yaptığı çağrıyı da almalıyız. Artin Penik, Ermeni terör örgütü Asala’nın, Esenboğa katliamını lanetlemek için, 11 Ağustos 1982 tarihinde Taksim meydanında; Atatürk heykelinin önünde, katliamı protesto etmek adına üzerine benzin dökerek kendini ateşe verir. Ermeni asıllı yurttaşımız büyük çabalar sonucu hayata döndürülür. Ancak hastanede yaşadığı acı dolu günlerin ve basına verdiği son mesajının ardından 4 gün sonra 15 Ağustos’ta dünyaya gözlerini yumar. Artin Penik, intihar mektubunda aynen şunları yazmaktadır:
“Işte, burada Patrik ve tüm Türk Ermenileri adına sizleri protesto ediyor ve kendimi yakıyorum.
Siz Asala katilleri! Suçsuz insanları öldürerek hiç bir şey elde edemezsiniz. Siz emperyalistler tarafından kandırılmışsınız. Tarih size çok yanlış anlatılmış. Yüz binlerce insan emperyalistler yüzünden kayboldu. Bunu aklınıza yazın! Sizi yanlış yönlendiriyorlar. Şimdi orada, burada binlerle Ermeni dağınık olarak yaşıyor. Onları da mı cezalandırmak istiyorsunuz? Ama asla bunu yapamayacaksınız. Biz Türkler&39;le kardeşçe sürdürdüğümüz yaşamımıza devam etmek istiyoruz. Ama siz merhametsiz bir şekilde suçsuz insanları öldürmeye devam edersiniz. Tanrı adına yemin ederim ki, yok edileceksiniz!
Benim bildiğim kadar Ermeniler cesur insanlardır ve asla suçsuz insanları arkadan vurmazlar. Sizi asla Ermeni olarak görmüyoruz. Sizi lanetliyoruz. Sen, eski Fransa cumhurbaşkanı Giscard Estaing, biz Ermeniler seni de lanetliyoruz. Eğer onların reylerini alabilmek için yaptıklarına göz yummasa idin, o kadar saldırgan olamazlardı. Daha yazacak çok şeyim var ama yazma nedenim yok. Gerektiğinde Türk milleti sizi cezalandıracaktır”
Kendisini “Türk Ermenisi” diye tanımlayan yurttaşımız Artin Penik’in mesajının; diğer Ermeniler’e, olayı tam anlamadan kabullenen ülkelere, bu arada son yıllarda “Türk” sayılmayı kendilerine pek yakıştıramayan “Kürtçülerimiz”e de örnek olmasını diliyorum. Çünkü Cumhuriyet yönetiminde; Ermeniler “azınlık” statüsünde, Kürtler ise eşit haklara sahip “Türk yurttaşı” durumundadır.
ETİKETLER : Yazdır