NEO-LALE DEVRİ!
05 Ocak 2012 03:56:23
Tarih literatüründe “Lale Devri” olarak anılan 1718-1730 dönemi, Osmanlı Devletinin temel paradoksunun ilk somut örneğidir.
Osmanlının çökmeye başladığı 18.yüzyılın ortalarında baş gösteren Batıya dayalı “kalkınma” çabalarını, Stockholm Sendromu’na benzetirim ben…Hani şu, kendisine açı çektirene aşık olma kompleksine !..
Osmanlı Devletini hem iktisaden ve hem de siyaseten yarı-sömürge haline getiren Batı’ya cankurtaran gibi sarılınmasını başka şekilde izah etmek zordur !..
Bu doğrultudaki ilk somut “açılım”ların padişah III. Ahmet ile Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın mühürlerini taşıdığını biliyoruz.
1718-1730 döneminde Avrupa ülkelerinden teknisyenler getirilmiş; idari yapı ile orduda bir takım reformlara girişilmiştir.
Bu “Batılılaşma” çabaları, III. Selim ile II. Mahmut dönemlerinde de sürecektir.
Lale Devri’nin Batı taklidi “reform” ları çok geçmeden şirazesinden çıkmış; “yenilenme” hareketi Saray ve çevresinin debdebeli bir yaşam üslubu edinmelerinin kamuflajı haline gelmiştir.
Bu dönemin özelliği; projelerini Batılı teknisyenlerin hazırladığı göstermelik “açılım”lar bir yana, başta “saray” olmak üzere “Dersaadet”te (İstanbul) kümelenen bir avuç zenginin inanılmaz boyutlara ulaşan debdebeli yaşamıdır.
Halk kitlelerini derin bir yoksulluk içinde açlıkla boğuşurken, padişah ve bir avuç-varlıklı kesimin, özellikle Haliç civarında odaklaşan şaşaalı yaşamının simgesi, soğanları Batı ülkelerinden ithal edilen laleler olmuştur. Haliç ve çevresi lale bahçeleri ile donatılmış, Kâğıthane deresi ıslah edilerek padişah III. Ahmet için bir köşk (Sadabad Kasrı) yaptırılmıştır.
Bu şaşaalı yaşam üslubu, kısa zaman içinde, “açılım” siyasetini, yakın çevreyi zengin etme siyasetine dönüştürmüştür.
“Lale Devri”nin 1730’daki Patrona İsyanı ile son bulduğunu biliyoruz.
Şeytan dürtüyor :
Acaba diyorum AKP dönemini Lale Devri’ne benzetmek yanlış mı olur, yoksa benzetme cuk mu oturur ?..
İrdeleyelim :
Batı ile iç-içe geçme…Üretime değil tüketime yaslı yarı-sömürge ekonomi modeli…AKP’nin sosyal tabanını oluşturan tutucu Anadolu ticaret burjuvazisinin inanılmaz yükselişi…Sonradan görmelere özgü debdebeli bir yaşam üslubu…Halk kitlelerine “demokrasi”, “açılım” diye kakalanan Tek Adam despotizmi…Yandaşlar her yıl biraz daha zenginleşirken, halk kitlelerinin geçim uçurumunun dibinde yitip gitmeleri…
Başkaları da eklenebilecek bunlar, AKP dönemini Lale Devri’ne benzetmiyor mu ?..
Biz bunu yakın çevremizde de yaşıyoruz epeydir :
Esas olarak tek sektöre (Erdemir) yaslı bir sosyo-ekonomik yapı…İş çevrelerine egemen olan üretime değil, tüketime yaslı çarpık bir ekonomi anlayışı…Bunun doğal sonucu olarak işsizliğin ve yoksulluğun büyümesi…Yapay nüfus şişkinliğinin bunu katmerlendirmesi ve kişi başına düşen yerel gelirin görece olarak azalması…Kentin yaşam çarklarının döndürülmesinin tek sektörün yarattığı katma değerlere bağlanması..Buna karşılık yerel siyasetçilerin, dar bakışlı-pragmatik dürtülerle o tek sektöre şaşı bakmaları…Lüks oteller, barlar, alışveriş merkezleri, vb. biçiminde tezahür eden savurganlık…On paralık istihdam yaratmayan işadamlarının (!) gözünü Erdemir’e dikmesi ve sac ticaretinden tatlı karlar elde etme dayatmaları…
Küçük bir azınlığı kapsayan lüks yaşam üslubu…
Bütün bunlar, AKP’nin yarattığı Neo-Lale Devri’nin yerel izdüşümü değil de nedir ?..Dedik ya; Osmanlı’nın Lale Devri’ni 1730’daki Patrona İsyanı sonlandırmıştı.
Yakın gelecekte halkın önüne konulacak sandıklar, bu bilinçsiz debdebeli yaşama dur diyecek demokratik bir isyana niye sahne olmasın ki !...
ETİKETLER : Yazdır