DÜN BUGÜN
19 Agustos 2020 15:53:41
Hasan Hüseyin Yalvaç
Dün bu vakitlerdi Metin Balaban’ın kalp krizi geçirdiğini ve vefat ettiğini duymam. Avcılar ve Atıcılar Kulübü’ndeydim ve Salim Gündüz duyumumuzu doğruladı ve ben de arkadaşı Berber Metin’i arayarak acı gerçeği bir kez daha öğrenmiş oldum. Ölümü anlamak için hayatı yaşamak gerek. Ki nasıl yaşıyorsanız ölümü de öyle algılarsınız.
Çok sıkı dostluğumuz yoktu belki ama karşılaştıkça söyleşirdik. Aydınlık bir beyni vardı ve emekçi karakterliydi. Ölümün sevimsizliği, yaşamımızı alıp götürmesinden değil, bizi parça parça bölerek anılarımızı da alıp götürmesinden kaynaklanıyor. Ve hiç utanmadan’ ben yaptım, oldu’ diyor.
Ertesi gün, yani bugün 11.00 Kıyıköy otobüsüyle Bahçeköy’ün yolunu tutuyorum. Yusuf’un kahvesine uğrayıp, çay içerek söyleşiyoruz, Metin’i konuşuyoruz. Metin’in oğlu Süleyman ve yeğeni geliyor, tanışıyor ve baş sağlığı diliyorum. Benim baş sağlığı dileyim tek sözcük ‘sabır’. Çünkü yetmiş yıldır direnmenin bana öğrettiği tek şey ‘sabır’. Öğle ezanı okunurken ağır ağır mezarlığın yolunu tutuyorum. Tanıdık birçok mezar var kiminin üzerinden bir yıl, kiminin üzerinden yıllar geçmiş. Yani çok da yabancı değil Bahçeköy Mezarlığı. Zaman akıp gidiyor ve biz onu durduramıyoruz. Ama birbirimize saygı duyar, anılarımızı biriktirirsek, zaman, işte o zaman kendi başına hareket edemez. Yularından çekme şansımız var. Mezarlığı dolaşıyorum ve bir mezar taşı yazısı: “Tek pişmanlığım, yanlış insanlar için doğru yaptıklarımdır.”
Büyük bir suskunluk sarıyor çevremi. Çoğumuzun tek pişmanlığına dönüştürülmedi mi bu tür ilişkiler?
Kalabalık mezarlık. Tanıdık birçok insan. Umarım pişmanlıkları olmaz yaşamlarının.
Metin Balaban’ı orada, mezarda bırakıyor, bir arkadaşın arabasıyla Saray’a dönüyorum. O mezar taşındaki yazı aklımdan çıkmıyor: “Tek pişmanlığım, yanlış insanlar için doğru yaptıklarımdır.”
Toprağa girmeden mi çürüyoruz acaba?
Saray, 17 Ağustos 2020.
ETİKETLER : Yazdır