
DEFNE’NİN İSYANI !
01 Ekim 2025 22:20:49
Üçbuçuk yaşındaki torunum Defne’ye psikoloğa da danışılarak babasının cezaevinde olduğu söylenmemişti. Oğlum Sina,cezaevine girmeden önce Defne hazırlanmış; “Baban uzun bir yolculuğa çıkacak” denilmişti.
Çünkü Defne’nin kafasında henüz ceza ve cezaevi kavramları oluşmuş değil. Eğer babasının nerede olduğu söylenseydi o kavramların ne olup olmadığının ona anlatılması gerekecekti, büyük bir olasılıkla anlamayacaktı. En önemlisi de babasının niçin orada olduğu sorusuydu. Üçbuçuk yaşındaki bir çocuğa babasının iki satırlık bir haber yüzünden cezaevinde olduğu nasıl anlatılabilir ki !..
Bu yüzden babasının gezide (!) olduğu söylenmişti ona. Başlarda sesini pek çıkartmadı. Babasının bir türlü geziden (!) dönmemesinin neden olduğu sıkıntısı iki gün önce beklenmedik bir tepkisiyle açığa çıktı. Babasının bir daha nerede olduğunu sormayacak ve telefonla da görüşmeyecekti… Küsmüştü bir türlü geziden (!) dönmeyen babasına…
Ne yapılacaktı peki ?
İki gündür bu sorunun yanıtın arıyoruz. Defne’nin tepkisi babasının yokluğunun onda travmatik bir etki yarattığını gösteriyor.
Ben bilime inanan birisiyimdir, psikoloğa sorulmasını istedim. Bu arada Defne’nin babasıyla bir araya gelebilmesini sağlayacak özel bir izin alınıp alınamayacağı formülü üzerinde de duruldu.
Sorun nasıl çözülecek bilmiyorum. Defne çok zeki bir çocuk. Korkum, babasıyla yüzyüze yapacağı görüşmenin onun içinde sorularla dolu bir duygu fırtınası yaratması…
**
Ereğli cezaevinde uzun yıllar önce kısa bir süreliğine ben de yatmıştım. Bir grup “solcu” diye bilinen arkadaş gece evlerinden, ben de otel odamdan toplanmıştık. Suçumuz, “yasak kitap” bulundurmaktı.
Otel odamda demir çubuklardan yapılmış bir kitaplığım vardı, oradaki 50-60 kitap (ki içinde sözlükler, anayasa kitapçığı ve hatta Elmalılı Hamdi’nin Atatürk’ün talimatıyla yaptığı ilk kuran tercümesi de vardı) “yasak kitap” diye çuvala konulup götürülmüştü.
Cezaevi basık bir binaydı. Bizi koydukları koğuşun ortasında gürül gürül bir soba yanıyordu (kıştı). Tahta ranzalar çift katlıydı, duvarları beyaz boyalı küçük de bir avlusu vardı.
O tarihlerde koğuşlarda sigara içmek serbestti. Avluya temiz hava almak için çıkardık.
Ne zaman avluya çıksam, toprak zemin ve beyaz badanalı duvarlar Nazım Hikmet’in ünlü şiirini getirirdi aklıma:
Hani şu, “Bugün Pazar/ Bugün beni ilk defa/Güneşe çıkarttılar” şiiri…
Şöyle biter o şiir:
“Bu anda ne düşmek dalgalara/Bu anda ne kavga/Ne hürriyet/ Ne karım /Toprak güneş ve ben /Bahtiyarım…”
Cezaevi o günlerden bu yana değişmiş olmadı, belki de değişmemiştir, gitmediğim için bilmiyorum…
Zaman ucu açık ya da uçsuz bir kavramdır. Ve bütün kavramlar gibi görecelidir. Bazen çok çabuk geçer, bazen ağdalaşır, uzadıkça uzar…
Cezaevlerinde zaman kavramı mahpusun zaman algısına bağlı olur. Bir de yattığı yere. Ben bir aralar İstanbul’da güneş görmeyen bir hücrede kalmıştım epeyce. Işık olmayan hücrelerde zaman kavramı durur. Onunla birlikte günlük yaşam döngüsü de… Gecenin gündüzle karıştığı, açlık duygusunun zamanın dışına taştığı sanal bir nehir yolculuğuna döner zaman. Akmayan bir nehire ! Nehir akar gerçi, ama siz onu duyumsayamazsınız…
Bizim Sina rahat koşullar içindeymiş.
Ama dedim ya üçbuçuk yaşındaki torunum Defne travmatik bir ruh hali içinde şu sıralar. Ve Zehra ile beni çok ama çok endişelendiriyor bu… Bazen içimsıra keşke bir gençkız olsaydı Defne diyorum. En azından Dostoyevski’nin Suç ve Ceza romanını tartışabileceğim yaşlarda filan…
Sorun kendiliğinden çözülmüş olurdu…
Biliyorum bu hiç olmayacak, ama kafama takmıyorum. Kafamda daha çok iki satırlık bir haber yüzünden üçbuçuk yaşındaki bir çocuğa acı veren bir yokluğu yaratan koşullar daha çok, yahut düzen ! Üçbuçuk yaşındaki çocuklara sırf bir haber yüzünden (bir süre de olsa) babasızlığın yokluğunu damla damla yaşatan düzen !..
Defne’ler böyle bir düzünde yaşamamalı diyorum. Masmavi özgürlükler içinde büyümeli, genç olmalı, düşünceleri yüzünden hapse girmemeli…
Oğlumu ben de çok özledim. Bu yüzden Defne’nin tepkisini daha iyi anlıyorum.
ETİKETLER : Yazdır







