
BEDENLERİN ÖTESİNİ GÖRMEK
28 Haziran 2025 13:59:33
Bazen keyifle, bazen değersizlik ve suçlulukla, bazen de hesaplayarak tabaklara yemekler konuluyor. Beslenme önemli yaşam faaliyetlerinden biridir. Yemek yemek fizyolojik olsa da bazen fizyolojik ihtiyaç olmaktan çıkıyor. Duyguyu düzenlemek için ya da kişinin kendini cezalandırmanın bir yolu olabiliyor.
Bedenle, dünyayla ve benlikle kurulan ilişki bozulmaya başlamışsa bu durumu psikoloji camiası “Yeme Bozukluğu” olarak tanımlıyor. Yeme bozukluğu normal yeme davranışının ciddi şekilde bozulmasıdır. Tercih sanılmasından ziyade ruhsal bir hastalıktır.
Yeme bozukluğu geniş ve çok kapsamlı bir konudur. Her biri kendi içinde ayrı bir hikayeyi barındırıyor. Bu haftaki yazının odağını Anoreksiya Nervoza‘ya çevirirken, ilerleyen haftalarda tıkanırcası yeme bozukluğuna da yer vereceğim.
Yeme bozukluklari psikoloji, psikiyatri, diyetisyen, endokrinoloji ve sosyoloji gibi farklı uzmanlık alanlarının ortak çalışması gerektirir.
Aslında yeme bozukluklari irade meselesi değil ruhun bir çığlığıdır…
Anoreksiya Nervoza DSM-5’e (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatiksel El Kitabı)
göre, kişinin yaş, cinsiyet ve fiziksel gelişim düzeyine göre anlamlı kilo kaybına yol açacak düzeyde kalori alimini kısıtlaması ile tanımlanır. Bu bozukluğa sahip bireyler genellikle son derece zayıf olsalar bile kendilerini hâlâ kilolu hisseder ve kilo almaktan yoğun şekilde korkarlar.
Günlük alınan enerjinin ciddi biçimde kısıtlanması, anlamlı kilo kaybı ya da beklenen kilonun çok altında olma, kilo alma korkusu ve kilo almamak için sürekli davranışta bulunma, beden algısında bozulma, beden ağırlığı ve şekline aşırı odaklanma tanı ölçütleri arasındadır.
Yalnızca “zayıf olma” takıntısı mı diye aklınıza gelebilir. Fakat durum estetik kaygılarla açıklanamaz.
Yapılan araştırmalar, duygu düzenleme zorlukları, kontrol ihtiyacı, mükemmeliyetçilik, kendilik algısında bozulmalar, aile dinamikleri ve erken çocukluk dönemindeki travmalar buz dağının görünmeyen kısmında anoreksiya nervozanın sebepleri arasındadır.
Beyindeki yansımalarında ise dopamin ve serotoninin dengesizlikleri ile ilişkili olabileceğini ortaya koyan bilimsel araştırmalarda vardır.
Anoreksiya hastaları için aç kalmak ya da kilo kaybetmemek nörobiyolojik düzeyde “ödül” gibi algılanabiliyor.
Anoreksiya bilimsel olarak psikolojik kökenli başlamış olsa da toplumsal beklentilerle büyüyor.
Sosyal medya platformlarında “fit”, “zayıf” insanlar sürekli göz önünde olurken kilolu bireyler pek görünür olmamanın yanı sıra bazen alay konusu bile olabiliyor. Bu durumun bize verdiği mesaj “zayıf olursan görünürsün” oluyor. zayıf olanlar daha güçlü, başarılı ve kabul görünür oluyor.
Bu durumda toplum bedenimizi şekillendiriyor, sonra yakın çevre, ailemiz, arkadaşlarımızın söylemleriyle sessizce derinlere kazınmaya başlıyor.
“Kilo mu aldın sen”, “kadın gibi olmuşsun aman dikkat et” gibi masummuş gibi görünen fakat bireyde derin izler bırakan cümleleri çoğunuz duymuşsunuzdur ve hatta bazılarınız bu cümleleri birilerine kurmuşsunuzdur. Bütün bunları yaşayan kişilerde de beden algısı daha da bozulmaya başlayabiliyor.
Bu durum, kişide yemesini daha da kısıtlamaya ya da daha katı egzersizler yapmaya dönüşüyor.
Bütün bunlarla birlikte kişinin kendisine kızması, belkide içe kapanıp kendini sosyal ortamlardan izole etmeye dönen bir süreç haline geliyor, suçluluk ve utanç duygularıyla birlikte…
Anoreksiya zayıf olmak değil, bir baş etme mekanizması haline gelir ve bilimsel olarak en ciddi ve ölümcül seyreden psikiyatrik rahatsızlıklardan biridir.
American Psychictric Association (APA) anoreksiyayı “hayatı tehdit eden” bir bozukluk olarak tanımlar.
Toplum olarak belki de bu sessiz çığlığı görmeye ihtiyacımız var. Ve insan sayılardan ibaret değildir.
Her insan biricik ve geçtiği yerler, yürüdüğü yollar farklıdır. Bu yüzden bir insana söyleyebileceğimiz şeylerin ağzımızdan çıkmadan biraz dikkat etmek gerektiği kanısındayım. Bedenlerimizin ötesini görmeye çalışmalıyız. Bir yerlerde duyulmak isteyen bir hikaye olabilir. İnsanca kalabilmenin en değerli mihenk taşı belkide insanı anlamaya çalışmaktır.
Klinik Psikolog - EMDR Avrupa Akredite Terapisti M. Melda YENİN ÇİL
ETİKETLER : Yazdır







