
ÇARE ÜRETİM !
28 Nisan 2025 00:20:36
Birkaç gün öncesine kadar “Ayağını gazdan çeker mi acaba” şeklinde değil, “ne zaman çeker acaba” diye düşünüyordum.
Normalde ayağını gazdan çekmesi gerekiyordu. Çünkü koşullar bunu zorunlu kılıyordu. Operasyon tutmamıştı. Dahası ülkeye zararlı sonuçları olmuştu. Politik bakımdan en önemlisi ise nötralize edilmek istenen kişinin mağduriyet profili keskinleşmiş, kitlelerdeki albenisi büyümüştü..
Politikada kitlelerin olumlu/olumsuz tepkileri doğru ile yanlışın ölçütü değildir gerçi; çünkü, kitleler yanılabilirler de. Ama, güncel başarı ya da başarısızlığın ölçütü olabilir.
İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanması onu kitlelerin gözünden düşürmedi, tam tersi büyüttü. İBB’nin yönetimi de hâlâ CHP’de olduğuna göre operasyonun başarısız olduğu açık.
Bu koşullarda ayak gaz pedalından çekilmeliydi; ama o çekmedi; İBB’yi hedef alan ikinci operasyon bunu gösteriyor...
İkinci operasyonun gerçekte Kanal İstanbul odaklı olması onu aynı zamanda bir güç gösterimine de dönüştürüyor...
Şöyle bir tablo var karşımızda: Devlet ve yargı desteği/gücü AKP’nin elinde.
AKP’nin bunun yanısıra azımsanamaz bir kitle desteğine sahip olması güç dengesini onun lehine bozuyor...
Şu var ki bize özgü Başkanlık sistemi, CHP’nin kitle gücünün daha fazla olmasına özel bir önem kazandırıyor. Çünkü CHP adayının Cumhurbaşkanı seçilmesi şansı AKP’den daha fazla.
AKP şu an daha güçlü, ama bu gücün kullanım süresini seçim de sınırlı olduğu da net şekilde ortada.
İBB’ne yönelik ikinci dalga operasyonunun odağında bu kez Kanal İstanbul var.
Gözaltına alınan İBB bürokratlarının tümünün Kanal İstanbul’un yaşama geçmesine karşı kararlı olduğu ve bu doğrultudaki kararlara imza koydukları biliniyor.
İkinci operasyonun ekseninde artık İmamoğlu yok, Kanal var. Kararları ve eylemleri ile Kanalı tıkamaya çalışan İBB bürokratları var...
Bu köşeyi sürekli izleyenler Kanal İstanbul tartışmasına hiç girmediğimi bilirler.
Bunun temel nedeni, konunun öncelikle bilimsel bir konu olması !..
Bu beni aşıyor. Ama bu, bu konuda taraf olmadığım anlamına da gelmiyor.
Sözüne, objektifliğine inandığım bilim insanları Kanal’ı, “gereksiz ve zararlı” bir yatırım olarak niteliyorlar. En inandırıcı tezleri de, Kanal’ın, İstanbul’un belli-başlı su havzalarından birisini yokedeceği savı ile, kanal güzergahının altında kırılma olasılığı çok yüksek fayların bulunması...
Bunun yanısıra kanalın ülkeye ekonomik bir getirisinin olup olmayacağının da tartışmalı olması.
Kanal’la ilgili başka spekülasyonlar da yok değil. Bu konuya girmek istemiyorum. Çünkü dedim ya, spekülatif nitelikte şeyler...
Güzelim ülkemizin sorunu eldeki ve yaratılacak kaynakların reel sektöre kanalize edilmesi sorunudur.
Temel sorunumuz bu. Ürettiğinizden çok tükettiğiniz fazlaysa dışarıya bağımlı hale gelirsiniz ! Türkiye bugün bu durumda !..
Bu zinciri kırmamız, Kanal İstanbul gibi getirisi olmayan fantezileri biryana bırakıp üretim ekonomisine yönelmemiz gerekiyor.
Son çeyrekyüzyılda izlenen tüketim ekonomisi modeli çoktan iflas etti.
Türkiye’nin esenliği; sabırlı, inatçı bir kararlılıkla, devletin de desteğini alarak bir üretim seferberliği bayrağının açılmasına bağlıdır.
İnşaata ve ranta dayalı ekonomi modeliyle bir yere varılamayacağı artık körlerin bile görebileceği netlikte !..
ETİKETLER : Yazdır







