
FAİZ SEBEP FİLAN…
29 Kasim 2021 13:03:18
Dünyayı altüst eden iki büyük savaş, yağma savaşlarıydı. Yahut, dünyanın yeniden paylaşılması savaşları…
Savaşlar, güçlü devletler arasındaydı; ama, ezilenler, yağmalanan ülkelerin emekçi halklarıydı…
Osmanlı da bunların içindeydi. Avcı değil, avdı. Çünkü topraklarını savunacak gücü yoktu. Nitekim yenildi.
Sıra av’ın paylaşılmasına geldi…
İki yol vardı:
Ya, güçlü/emperyalist devletlere buyrun bizi aranızda istediğiniz gibi paylaşın denilecekti.
Ya da hiç değilse Anadolu toprakları kurtarılacaktı.
Zat-ı şahane çoktan teslim bayrağını çekmişti. Tek derdi iri iri ünvanlarını ve sarayını korumaktı. Anadolu’da küçük bir toprak parçası verseler, ona yeterdi…
Adı sanı dursun da, ülke manda olsun umurunda değildi…
İkinci yol, kurtuluş savaşıydı…
Savaşlar, haklı ve haksız diye ikiye ayrılır:
Güçlü/emperyalist devletlerin çıkarttığı savaşlar yağma savaşlarıdır ve haksızdır. Çünkü güçsüz ülkelerin zenginliklerini/topraklarını ele geçirmek için yapılır. Milyonlarca insanın canı-kana pahasına üstelik…
Kurtuluş savaşları ise, haklı savaşlardır. Milli Kurtuluş Savaşımız onlardan birisiydi. Ötekilerden farkı, dünyada zafere ulaşmış ilk milli kurtuluş savaşı olmasıydı…
Zaferden sonra yapılan ilk iş, milli devrimi; ekonomik, sosyal, siyasi/kültürel devrimlerle pekiştirmek oldu.
Genç Türkiye Cumhuriyetinin kendi borcu yoktu haliyle, Osmanlının borçlarını kuruşuna kadar ödedi, siyasi bağımsızlığı iktisadi bağımsızlıkla pekiştirdi. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti başı dik, özgür, dünyanın saygı duyduğu bir ülkeydi…
**
Çok sürmedi ama: 1946 karşıdevrimi Türkiye’i güçlü devletlerin bu kez iktisadi/mali paylaşımına açtı. Menderes’in DP’si, Batı soygunun ilk zeminini döşedi; güzelim ülkemizi yarı-sömürgeleşme sürecine soktu…
Peşi geldi…
**
Bugüne bakıyoruz:
Türkiye’yi yüksek faiz-sıcak para-canavarca borçlanma potasına sokan AKP değildi gerçi; ama, 2002’den itibaren elinden gelen katkıyı, belki öncekilerden daha başarılı şekilde yaptı.
Atatürk Türkiyesinin dışarıya tek kuruş borcu yoktu. Bir de bugüne bakın:
Türkiye’nin şu an 446 milyar dolar dış borcu var. Bunun 239,6 milyar doları özel şirketlerin, gerisi devlet ile Merkez Bankası’nın.
Borçları ödeyemiyoruz, faiz üstüne faiz biniyor anaparaya... İçerde dolar yükseldikçe, dış borçlar da katlanıyor…
Diyor ki:
Ekonomik Kurtuluş Savaşı veriyoruz !
Nasıl ?
Faizi düşürerek !
Oysa faiz düşünce dolar fırlıyor, TL eriyor, hem ülke ve halk fakirleşiyor, hem de dış borçlar katlanıyor…
Israr ediyor…
Böbürlenme, kibir, diklenme, görülmemiş bencillik bir yana…
Buradan kalkarak yüksek faizi idealize etmek mümkün müdür peki ?
Yok canım ! Yüksek faiz de, Türkiye’nin uluslararası tefeciler tarafından soyulmasına neden oluyor.
Çıkış yolu ? Bu belli:
Tasarruf…Yatırım…İstihdamın büyümesi..Daha çok üretim…Daha çok dışsatım ve daha az dışalım..Cari açığın daralması ve sıfırlanması…Bunlar yapılmadan ekonomik bağımsızlık da, siyasi bağımsızlık da lâfta kalır.
Enflasyonu; üretim, bütçe ve dış ticaret sapması yaratır. Özellikle de dış ticaret ya da cari açık…
Tasarruf-yatırım-istihdam-üretim ve dışsatım büyümeden cari açık küçülmez, enflasyon da, dolar kuru da sağlıklı şekilde düşmez…
Düşer diyor…
Faiz sebep enflasyon netice…
Biz neticeyi görüyoruz da, saray taraflarından başka bir netice mi görünüyor acaba !..
ETİKETLER : Yazdır







