GÜNLÜK
10 Kasim 2019 09:51:18
Hasan Hüseyin Yalvaç
Mehmet Kavgaoğlu ve Kaan Polatlar’ın özel nedenlerle buluşmaya gelemeyecek olmaları canımı sıktıysa da, sözleştiğimiz kimi arkadaşlarla buluşmak adına sabah Kale firmasının Beylikdüzü aracına binerek fuar yolculuğumu başlattım.
Kamil Baysal, Veysel Boğatepe, Metin Aybek ve Bafra’dan gelecek olan Edebiyat Nöbeti Dergisi’nin yayın yönetmeni Celal Karaca sözleştiğimiz buluşma arkadaşlarımdı.
Fuara girince ilk işim Basın Odası’na girerek, bu yılın onur yazarı seçilen Adnan Özyalçıner adına hazırlanan, “Mahallem İstanbul” adlı çalışmayı almak oldu. Çünkü uzun yıllardır bu çalışmaları arşivliyordum ve bu yıl İstanbul Kitap Fuarı’nın 38. yılındaydık. İki yıl sonra ‘maşallah 40. Yıl’ denecekti. Bu işimi halledince doğrudan Berfin Yayınları Standı’na yürüdüm.
İsmet Arslan ve Aydın Öztürk’le görüşüp kısa kısa söyleştik. Aydın’dan müzik dünyasıyla ilgili bilmediğim birçok şeyi öğrendim. İsmet, daha önce yayınevi’nde tanıştığım, İsmail Hakkı İçten’i, sağolsun imzalayarak bıraktığı”Batmanlı Ağa’nın Diyarbekirli Memuroğlu” ve “Tanrılar da Rüşvet Verirdi” adlı kitaplarını verirken, Berfin Yayınları’nın yeni kitaplarından Cazim Gürbüz’ün “Şaman Olan İmam” adlı romanını; yine Cazim Gürbüz’ün çevirisi olan önemli bir çalışmayı “SSCB Yazarlar Kurulu tarafından hazırlanan “Bilimsel Ateizm” ve yine Cazim Gürbüz’ün “Ehl-i İslamdan Cinsel Fetvalar” adlı çalışmasını, Canan Al’ın romanı “Araf”ı hediye etti. Kitap yükümüz ağırlaşıyordu.
Göl Yayınları’na uğruyorum. Ünal Kar, Melek Koç ve Fethi Kişioğlu ile söyleşiyoruz. Cezaevinde bulunan Mehmet Sabri Kılıç’ın kulaklarını çınlatıyoruz.
Yeniden dolaşmaya çıkıyorum Haluk Hepkon ile karşılaşıyorum. Kırmızı Kedi Yayınları’nın sahibi. Eski bir hukuk var aramızda. Adana’dan arkadaşım Sedat Memili’nin (Ki kitaptan Soner Yalçın da haberdar) ve Kdz. Ereğli’den, üzerimde emeği olan, gerçekçi edebiyatımızın önemli adlarından Ahmet Naim Çıladır’ın oğlu Sina Çıladır’ın kitabını konuşuyoruz ayak üstü. Belli bilgiler alıyorum. Dostlara aktaracağım bu bilgileri.
Sonrasında H20 Yayınhları çıkıyor karşıma ve ortaklarından Haldun Ünal’la söyleşmeye başlıyoruz.
Değerlerimizi sahiplenmeleri hoşuma gidiyor. Bu arada İrfan Yalçın ağabeyi görürüm diyorum ama yarın burada olacakmış. Kafamdaki kimi tasarılardan söz edip ayrılıyorum h20 Yayınları’ndan.
Metin Aybek geliyor. Tunay Bayrak’la tanışıyorum. Kütüphanemde iki kitabı var okudum ama yazamadım.
Yine bir dost: Bilsen Başaran. Bakış acılarımızda farklılıklar olsa da, sevdiğim, dost dediğim şair ve yazarlardan. Dik duruş önemlidir benim için. Timuçin Özyürekli’nin ve İzmir’in kulaklarını çınlatıyoruz sevgili kardeşimle. Aynı yerlerde merhaba diyorum Bahrem Yıldız ve Halim Demir’e. Köprülerin altından akan sular öylesine çoğalmış ki, artık köprülerin üstünden de akıyor. Yine de tanıdıkları görmek sevindiriyor insanı. Bu dünyadan koşullar gereği uzaklaşmamın üzerinden epeyce zaman geçti.
Dolaşırken rastlaşıyoruz Celal Karaca, Nihat Kemal Ateş ve Zeynep Aliye’ye, kayıt altına alınıyoruz. Bu arada Celal, ciltlettirmek için bulamadığımı telefonla bildirdiğim Edebiyat Nöbeti’nin 4 ve 22. Sayısıyla, son sayıyı(25.) veriyor. Bende kendisine hazırladığım, elimde fazla olan dergilerden (Karşın, Sanat Rehberi, Öyküşiir) veriyorum.
Bu arada Kamil de geliyor ve Veysel Boğatepe’den haber yok.
Kamil Baysal’a bir çalışması için söz verdiğim Tekin Sönmez’in “Türkçe Sözlük” adlı yapıtını veriyorum. Tekin Sönmez’in burada olduğunu ve biraz önce görüştüğümüzü aktarıyorum.
Bazı insanların kavgasını ve kavga direncini seviyorum içinde ego olsa bile. Çünkü bu gün yaşanan çürümenin arkasında kavgasızlık ve dirençsizlik var ağırlıklı olarak. Öyle düşünüyorum.
Yolda karşılaştığımız Nihat Kemal Ateş ve Doğan Karakuş’la yeniden görüşmek üzere bulundukları standa gidiyorum. İsmet Alıcı ve Nisa Leyla orada. Nihat Kemal, “Gülüşün Düşüyor Geceme”, Mehmet Doğan Karakuş, “Reiz ve “Havalı” adlı kitaplarını, Nisa Leyla da 2017 Enver Gökçe Şiir Ödülü’nü alan “Hayal Divan” adlı kitaplarını imzalayarak veriyorlar sağ olsunlar. 2015 tarihli Mevlüt Kaplan Ödülü’nde, ödül alanın birinin de ben olduğumu söylemiyorum. Ama ‘dik dur’ demeyi unutmuyorum bir ağabey ve deneyimli biri olarak. İlginçtir o ödüle katılanlar ve derece alanlar ve o konuda yazı yazanlar nedense beni anımsamıyorlar. Acaba adım soyadım çok mu uzun?
Nihat, elinde az olduğunu söylediği ve Almanya’da basılan bir şiir antolojisini ulaştırma sözünü veriyor.
İsmet Alıcı’nın da içinde bulunduğu, ilanını duyduğum ve Saray’da bulamadığım “Niçin” adlı sanat gazetesinden üç adet alıyorum. Biri kendime ikisi de dostlara elbet. Yine devam diyoruz fuar içi yolculuğa. Gazetelerin bedava dağıtıldığı bölümden kitap eklerini topluyorum ve onları (karışık kitap ekleri) adıyla ciltletiyorum. Bulunmasında yarar var ağırlık yapsalar da.
Arkadaşlar bir yerlerde çay içelim diyorlar ve çay içilecek bir yer bulup çöküyoruz, yorgunluk cabası, taşıdığımız kitap dolu poşetler de. O ara Nuray Gök Aksamaz’ı görüyorum, sesleniyorum, geliyor masamıza sağ olsun. Şiirinin yanında şiir üzerine düşünmesini seviyorum. Şiir dünyamızın eksiklerindendir bu tür yazılar. Güngör Gençay’ın, Gerçek Sanat Yayınları’nın tanıştırdığı bir dost. Arkadaşların birbirini tanıması her zaman yararlı olumlu veya olumsuz yönden bu yarar geçerli bence. Çay içip aşağı inerken karşımızda bir kenara atılmış gibi duran Türkiye Yazarlar Sendikası Standı! Tepebaşı’ndaki fuarlarda yerimiz bambaşkaydı. Bu durum biraz da ağırlık meselesi mi acaba?
Dostlarla tokalaşıyoruz. Ertan Mısırlı, yerin konumu anlamında tepkisini belirtiyor hemen. Haklı mı? Haklı ama burada sorgulanması gereken başka şeyler de var bana göre. Kısa bir ip ucunu yukarıda verdim: Yazar ağırlığı..
Zaman hızla akıyor ve Kamil Baysal, Metin Aybek kendimizi dışarı atıyoruz elimizde kitap poşetleriyle.
Sabah geldiğim yollardan dönüyorum gecenin karanlığında. Saray çok uzak değil.
Saray, 4 Kasım 2019.
ETİKETLER : Yazdır