İNSANIN OMURGASI: SÖZ
06 Eylül 2019 19:18:06
Hasan Hüseyin Yalvaç
Gittikçe kararan bulutların nasıl bir yağmur getireceğini bilmek zor ama yağmur getireceği kesin. Bu yağmur doğayla değil de insanlığın gelişimiyle, sosyal kimliğiyle söz konusu olunca korku da sarıyor etrafımızı. Büyük bir çürümenin ahtapot kollu kimliği, gittikçe sarıp sarmalarken bizi, hiçbir şey olmamışçasına gezinenler de var ne acıdır ki. Bu yazıya nereden geldim diye düşünürken Reşat Çiğiltepe ve onunla bağlantılı olarak tiyatrocu ve şair Asaf Çiyiltepe’yi andım. Birbirleriyle akrabalık ilgileri olan ama yaşama alanları farklı iki güzel insan.
27 Ağustos’ta, Büyük Taarruz’u oya oya işleyen Mustafa Kemal’e, söz verir Reşat Bey. Çok kritik bir nokta olan ve Sincanlı Ovası ile Dumlupınar arasında yer alan üstelik General Nikolas Trikopis’in emrindeki Yunan askerlerinin kontrol ettiği Çiğiltepe’yi yarım saat içinde alacaktır. Sözünü yerine getiremez ve yaşamına son verir sözünü yerine getiremediği için ve o tepe, Reşat Bey’in ölümünden 45 dakika sonra ele geçirilir Türk kuvvetlerince.
Söz vermek nedir? Bir ahlaki kimlik midir yoksa bir yaşama biçiminin yansıması mıdır?
Bu konuda birçok sözlerimiz vardır kayıt altında: ‘Söz vermek’, ‘Sözünde durmak’, ‘Sözünü tutmak’, Sözünü sakınmamak gibi. Çözümleme, bu deyimlerin ortamını yakalamaya kadar gitmelidir. Çünkü şu anda çevremizi saran kirlenmişliği ‘sözünün eri olamamışlığı’ başka türlü anlayamayız. Bir an yeniden Çiğiltepe’ye dönersek, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu içerikte bir tümcesini de aktarmamız gerekiyor: “Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça, o millete hâkim olmak imkânı yoktur”
Emperyalizmin hakim oluş nedenlerini ve ortaya çıkan çürümenin kimliğini anlamaya çalışırken ruhumuzun, azmimizin ve irademizin kimlerin cebine girdiğini araştıralım mı acaba?
Nicel birikimlerin nitel dönüşümü, sanki çoktan aşılmış ve nitel dönüşümlerde nicelleşerek yaşamın yeni bir evresine yolculuk başlatmıştır emperyalizmin çıkarları adına, insanlığın çürümüşlüğünün katmerleşmesi adına. İnsan kendi adına yeniden kendine gelebilecek midir?
Söz, bizden uzaklaştığı, başını alıp gittiği için ve bu uzaklaşma ve başına alıp gitmenin rahatsızlığı topluma yansımadığı için, insanın kendine gelebilmesi düşündürüyor beni. Sanki büyük bir tembelliğin içine çekilmişiz de, kılımızı kıpırdatacak halimiz yok. Günümüz kurtulsun da gerisi önemli değil!!!
Bence yine sözümüzde durmaya çalışalım. Bu duruş gün gelir bize de gerekebilir.
ETİKETLER : Yazdır