GÜZ, BİR BAŞKA GELİR SANATORYUMLARA…
03 Eylül 2018 17:31:45
Tarabya sanatoryumuna, sahildeki ünlü “Kıyı” lokantasının tam karşısına düşen toprak bir yoldan ulaşılırdı. Yol, sanatoryuma yaklaşılırken dikleşirdi. Sanatoryum, çam ağaçlarıyla çevrili küçük bir tepenin üzerindeydi… Yolun iki yanında da yüksek çamlar vardı. Yaz aylarında kıvrıla kıvrıla tepeye yükselen toprak yol fantastik bir görünüme kavuşurdu. Çamların üzerinde sincaplar, her türlü kuşlar, sık sık yolun üzerine çıkan dalgacı kaplumbağalar ile çam ve zakkumların gizemli gölgeleri böyle bir izlenim verirdi insana.Sahilin şamatasından toprak yola girdiniz mi, sanki bir başka dünyaya adım atmış gibi olurdunuz.
Tarabya sanatoryumu, “özel” bir sanatoryumdu. Özel olmasına özeldi ama, özel sözcüğünün yarattığı çağrışımdan uzaktı.Gerek görsel ve gerekse verilen hizmetin kalitesi açısından “döküntü” sözcüğünü daha çok çağrıştırırdı.
Öyle olması da doğaldı. Çünkü burası, Kızılay’la anlaşmalı bir yerdi. Sanatoryumun sakinleri de, yurdun dört bir yanından kopup gelmiş, sosyal güvenceye sahip olmayan garibanlardı. Bunlardan birisi de bendim.
Ağabeyimin 19 yaşındaki ölümünden sonra dağılan ailemizin sporcu, şık mı şık, bilardo ve poker düşkünü havai Fener çocuğu…
Tepeüstü çakılmıştım, ama ben bunun farkında değildim henüz. O döküntü sanatoryuma, tedavim sürecince bir sosyal gözlemci ilgisiyle bakmam bu yüzdendi…
Sanatoryumlu yıllardan sonra sol’a duyduğum ilginin yoğunlaşmasında bu sürecin etkisi oldu mu, sanıyorum….
Güz mevsimi, sanatoryumlara bir başka gelir. Güneş gözünü yumup ısı da düşünce, şayak pelerinler dağıtılmaya başlanır, yatakların üzerindeki beylik battaniyeler ikileşirdi…
Orada yatan garibanların O.Henry’nin “Son Yaprak”ından tabii ki haberleri yoktu. Ama, güz ve kış boyunca içlerinden birkaç “yaprağın” düşeceğini insiyaki olarak bilirlerdi.
Öyle de olurdu…
Akciğerlerindeki yaraların dışında bir de koah veya astımları olanlar için güz ve kış ayları işkenceye dönüşürdü.
Ağustos sonuna doğru onların gözlerine zifir gibi bir korku çökerdi. Teselli ederdim:
“Boşverin ! Bu yıl güz ve kış ılıman geçecekmiş…”
İnanmazlardı, ama eminim, inanmak isterlerdi…
Koah ve astım krizlerini seyretmek bir işkenceydi…
Odama kapanır kitap okurdum…
Bazı bencil hergeleler, yataklarında soluk almak için iki büklüm olmuş biçareler ile gizlice kan tükürenlere bıyıkaltından birer “geçmiş olsun” sarkıtırlar,oradaki bir demir sandalyeye çöküp onları izlerlerdi. Sonra koridora çıkıp önüne gelene “Baba çok hasta” filan derlerdi… Yahut, “çöpçü Musa gitti gidiyor”…
Bu hoyrat bencillikte, ağır hasta olmamamın gizli sevinci mayalanırdı sanırım…
Sanatoryumda, veremin evrelerine göre hastanın da hastası olurdu hep…
Kan kusmayanlar, kendilerini hasta saymazdı !..
Sanatoryum, son evredeki veremliler için bir tür turnikeydi: Sedyeyle gelirler, tabutla giderlerdi…
Sanatoryumda, birisi pratisyen üç doktor vardı; aslında tek doktor ! Bir başka hastanede görevli olan göğüs hastalıkları uzmanı arada bir uğrardı. Başhekim ise, Yassıadada epeyce yatmış eski bir DP milletvekiliydi. O arada bir uğrardı. Sanatoryumdaki hastalar, şişman mı şişman, uzaktan iri bir lahanayı anımsatan pratisyen hekime emanetti. Sanatoryumun tek medikal aygıtı da arada bir bozulan döküntü bir röntgen aygıtıydı… İki hemşire,her işe koşturulan bir hademe ile aşçı ve yamağı sanatoryumun kadrosunu oluşturuyordu… Sanatoryumun kan tahlilleri filan bir başka yerde yapılıyordu…
Disiplin filan hak getireydi. Koridorlara fosur fosur cigara içen mi ararsınız, kolonya şişesi içinde getirilen votkalarla kafayı bulan mı… Böyle şeyler vukuat-ı adiyedendi !..
1960’ların Tarabya Özel Sanatoryumu böyle bir yerdi işte…
o o o
Ne zaman güz mevsimine girsek, gençlik yıllarımın, eski bir kumarhane olan Tarabya Özel Sanatoryumundaki günlerimi anımsarım hep.
İyileşme sevinciyle hüznün, acının ve kuru tabutların iç-içe geçtiği, yaşamla ölüm arasındaki ince çizginin iki yanında da olma olasılığının olağan hale geldiği o döküntü Tarabya sanatoryumunu…
Bu kez de öyle oldu. Bu yazı öyle çıktı ortaya…
Güz, sanatoryumlara bir başka gelir…
ETİKETLER : Yazdır
Çok kıymetli bir yazı olmuş.
Benim gibi Tarabyanın geçmişini
Merak edenler için harika bir yazı.
Bende şu anda özel bir okul olarak hizmet vermekte olan
Yerin geçmişte bir hastane olduğunu duymuştum fakat burayla ilgili hiçbir resim veya yazıya rastlamamıştım.
Bu nedenle yazınız için çok teşekkür ederim...
- s.
- 1