
AKBELEN OLAYI
30 Temmuz 2023 00:17:07
Muğla Türkiye’nin en önemli turizm yörelerinden birisi, belki de en önde geleni. Tatil deyince ilk akla gelen yer…Milas ise Muğla’nın ormanları ile ünlü bir ilçesi, tüm kentin ve çevre illerin akciğerleri…
Vaktin birinde Akbelen adındaki ormanlık alanda kömür rezervi olduğu keşfediliyor. Maden, ormanlık alanın altında…
Bulunan kömür rezervi büyük değil, küçük bir rezerv. Şu anki hesaplamalara göre dört yıl içinde tükenecek…Bunun yanısıra, oradaki kömür, stratejik öneme sahip bir kömür türü (taşkömürü)de değil, linyit denilen taşlaşmamış, kalorisi düşük, daha çok termik santrallarda ve yakımlık olarak kullanılan bir kömür…
İktidarın gözde şirketlerinden LİMAK ile ortakları bir kolpasını bulup buraya giriyor, belirli bir ormanlık alanı yokedip tezgahını kuruyor…
Besbelli ki tatlı bir iş bu, iyi para bırakıyor. Bundandır, maden sahasının genişletilmesi kararı alınıyor. Gelgelelim, genişletilmek istenen alan zeytin ve kızılçamların yoğun olduğu görkemli bir orman…
Kapitalizmde ana amaç kârdır, üretim kâra araçtır. Kâr yoksa, üretim de yoktur. Kâr varsa, dahası yüksekse bunun devamlılığı için kapitalistin yapmayacağı şey de yoktur.
Bunun en somut örneği şu sıralar Milas’ta, Akbelen maden sahasında yaşanıyor. Sahanın genişletilmesi için yüz yıllık ağaçlar kesiliyor, yeraltı su kaynakları tahrip ediliyor; ağaçlarla birlikte sadece çevre halkına değil, tüm il ve çevresindeki illerde oturan insanlara zarar veriliyor, doğal yaşam alanları yokediliyor…
Bu gözyaşartıcı katliâma karşı çıkan köylüler ve çevre aktivistleri su, cop, bibergazı gibi “caydırıcı” yöntemlerle alandan çıkartılıyor, gözaltına alınıyor…Limak’ın daha çok kâr etmesinin yolu açılıyor bu şekilde…
Bir grup milletvekili ile Akbelen’e giden Kılıçdaroğlu’nun Sözcü’ye yaptığı açıklamayı okudum. Şöyle diyor:
“Doğanın bu kadar acımasızca tahrip edildiği başka bir yer görmedim. Su kaynakları dahil olmak üzere her şey mahvedilmiş vaziyette. Çam ağaçları, zeytin ağaçları yerle bir edilmiş vaziyette. Orayı gördükten sonra şunu farkında varıyorsunuz ki; rant uğruna her şey feda edilebilir. Yok edilebiliyor. Bu acımasız olaya karşı köylülerin isyan etmesi kadar doğal bir şey yoktur. Bütün bu olay sadece 4 yıl için…Ama siz yüz yıllık ağaçları yok ediyorsuz. Temelinde yatan nedir ? Beşli çetenin para hırsıdır, başka bir şey değildir.”
Akbelen olayının özeti Kılıçdaroğlu’nun bu son cümlesinde !
İnsanı ve doğayı korumakla görevli olanlar kapitalistin yanında !..
**
İnsanı ve doğayı hiçe sayarak kolay yoldan kâr etmenin en tipik örneği Belen’de yaşanıyor bugün…
Bunun bir başka örneği de, Zonguldak’ta…
Zonguldak’ta stratejik öneme sahip altın değerinde taşkömürü yatakları var. Tam 175 yıldır ülke ekonomisine omuz veriyor burası. Ama bugün nerdeyse olmak ya da olmamak modunda…
Peki niçin ?
Çünkü, kömür işletmeciliği 1936-40’lı yıllarda devlet işletmesi haline geldikten sonra kömür fiyatı sürekli olarak sübvanse edildi, genel yaşama yansımadın diye maliyetinin altında tutuldu. Kağıt üzerinde zarar gösteriyordu, ama yapaydı.
Özel sektörcülüğün öne çıktığı 1950-1980’ler döneminde ise tüm KİT’lere olduğu gibi kömüre de sırt dönüldü, hazırlık yatırımları ve yeni işçi alımı askıya alındı, işletme bu kez gerçekten zarar etmeye başladı.
Ne zaman ki Özalizmin eline düştü, yahut neoliberalizmin ağına takıldı; o gün bu gün bir kenara itildi, kömür ihtiyacı, “nerede ucuzu varsa oradan alırım” zihniyetiyle dışarıya bağlandı. Ülkemizdeki üç entegre demir-çelik fabrikası ile termik santrallar ithal kömür kullanmaya mecbur bırakıldı. Bugün 30 milyonu tonu aşkın taşkömürü ihtiyacına karşı Zonguldak’taki KİT/TTK ancak 700 bin ton civarında kömür üretebiliyor. Kömür ithalatçıları vurgunu vururken, 150 yıllık ömrü (1,2 milyar ton) olan milli bir kaynak neoliberalizme kurban ediliyor.
Oysa, 1930 ve 40’lı yılların ilk çeyreğinde buradan yılda 5 milyon tona yakın satılabilir kömür üretiliyordu. Bugün 7 bin olan işçi sayısı o dönemde 36 bin idi.
**
Şuraya geliyorum:
Çevre ve sanayileşme çoğu yerde ve zaman zıtlaşan kavramlardır. Sanayileşme/üretim ve onun yarattığı istihdam olmadan ülkenin kalkınması sözkonusu değil. Ama, insanı ve yabanıl hayatıyla doğayı Sanayie kurban etmek de akıl kârı değil.
Burada önemli olan çevreyi mümkün olduğu kadar koruyacak bir yatırım bilincine sahip olmaktır.
Bu bizde yok. Yandaş işadamı dört yıl daha tatlı kârlar elde etsin diye gerçekte ulusal bir servet olan ormanlar ve yabanıl yaşam irrasyonel bir yaklaşımda gözden çıkartılıyor.
Zonguldak’ta ise ulusal bir kaynak, ithalatçılar tatlı kârlar etsin diye tu kaka ilân ediliyor !..
Bu kaba/vahşi kapitalist zihniyet, bu şekilde doğaya da zarar veriyor, örneğin taşkömürü gibi stratejik önemdeki ulusal bir kaynağa da…
Her zaman sistem diyorum burada, tüm sorunlar sistemden kaynaklanıyor çünkü !..
ETİKETLER : Yazdır







