ZAMANIN TUTAMADIM KOLUNDAN
03 Aralik 2020 15:39:34
Hasan Hüseyin Yalvaç
Nereden, nasıl geçip gitti zaman, ayrımında değilim. Yirmi gün ya da bir ay, geçip giden zaman bir anlam taşımıyor şu an. Çünkü zamanın alıp götürdüğü de bir iz bırakmamış. Bu yaşamdan kopuşla da tanımlanabilinir, yaşamı yeteri kadar içselleştirememekle de. Bir taraftan salgının boğanağa çevirdiği bir anlamsızlık, bir taraftan da salgına yakalanmamak. Ve tüm bunlara neden olanların çözümsüzlüğü. Onca dalgınlık arasında yakalandığın küçük bir üşütme ve yorgan döşek çakılı kalmak. Yaş yetmiş, salgın ve rahatsızlığının kimliğiyle arayan dostlarına yanıt vermek. Gerçekten zor koşullar ve bu öylesine bir zor koşuldur ki, elin yazı yazmaya bile gidememektedir.
Sabah erkenden kalkabildiğimce erken kalkarak, mutfağa geçip ve yiyecek bir şeyler bulup karın tokluğunu halledip kalp ilaçlarını içip bir görevi yerine getirmiş olmak birinci ana eylem. Nöbetçi bir güneş mutfakta. Kış güneşi değil ama yardımsever bir güneş olduğu tartışmasız. Kemiklerim canlanıyor sanki. Belki de üşümenin bir şekilde dışa vurumu. Çekyata yaslanıp güneşi iyice içime almak istiyorum. Karşımda, mutfağın buzcamlı kapısı devasa bir ekran gibi şekilden şekle giriyor. Ekran dev bir buz dağının parçalanarak, okyanusun derinliklerine dalışına sahne oluyor birden ve telefonum çalıyor. Arayan sevgili yazar kardeşim Mustafa Sancar. Ara ara yoklar, konuşur edebiyattan ve insandan. Son romanı üzerine konuşmuştuk daha bir hafta önce. Suskunluğum Mustafa’dan gelecek haber sanki. Rastlantısal bir bekleyiş mi? O anların sıradan davranışı da denebilir bu susuşa. Buz dağının parçalanıp sese dönüşerek okyanusa dalışı tek tümce oluyor Mustafa’dan bana: “Ağabey, Misbah Hicri’yi kaybettik.” Yani beynimin düşünme hızıyla söyleyeyim, “Efsaneler ve Gerçekler”, “Gönülden Kaleme”; “Tarihsiz ve Talihsiz Şiirler”; “Bini Aşan Hasret”; “Çığlığa Duran Sözler” adlı kitapları artık derin bir yalnızlığı yaşayacaklardı şiirin ve yazının tüm haritalarında. Konuşulması gerekenler konuşuldu ve Misbah’ı telefonundan aradım. Oğluyla gerekenleri konuşup, bir türlü paylaşamadığımız acıyı paylaşmaya çalıştım. Sonrasında İlyas Orak’ı aradım haberi yoktur diye, çünkü ben tanıştırmıştım. İlyas haberdarmış. Daldım ve burada eleştiri, özeleştiri eylemi bir anda çaldı kapımı. Şair kardeşim Kirkor Yeteroğlu, bu konularda çok hassastır ve dostlarıyla ilgili haberleri atlamaz ve onları haberdar eder her zaman. Tüm telefon konuşmaları sustu derken Leyla Işık arıyor ve yengesini yitirdiğini söylüyor son baş belası hastalıktan. Ve takılıp kaldı yine zaman kendi yolculuğuna. Bu yolculukta yer alışım ne kadar sürecek ve son günlerde yaşadığım karışıklık yeniden yaşanacaksa nasıl bir anlamı var bu yolculuğun?
Bu anlamsız ama yoğun yaşamalar içerisindeki gelgitler çok sağlıklı düşüncelere kapı açmadığı gibi, anlamsız soyutlamaları da dayıyor kapıya. Şimdi tüm kapıları ve pencereleri kapalı düşün. İşte böylesi anlarda düşünce kapımızı çalan dost ölümleri de sıkıntılarımızı çözülmez düğümlere taşıyor. Yani kör düğümdeyiz
dersek pek apartmış olmayız.
Sevgili kardeşim Mustafa Sancar, Misbah Hicri’yi sevdiğimiz bir kuş kabul et, romanlarında güzel kokulu çiçeklerin dallarını ona ayır ve ben, zaten tüm şiirlerimde bundan böyle tek ağaçlı, insan ağaçlı ormanla var olacağım ve karışacak tüm dallarımızı birbirimize. Kapımız açıktır ve tüm dost yürekler yüreğimizde.
Saray, 03 Aralık 2020.
ETİKETLER : Yazdır
Yorumlar
Yorumlar, editörlerimiz tarafından onaylandıktan sonra yayınlanır. Kanunlara aykırı, konuyla ilgisi olmayan, küfür içeren yorumlar onaylanmamaktadır.
Henüz bir yorum yapılmamış