YAŞAMAK GİTTİKÇE ZOR VERİYOR BANA
03 Eylül 2020 18:00:32
Hasan Hüseyin Yalvaç
Ne zaman mezarlığın yolunu tutup sana ziyarete gelsem, gelişlerimde, dönüşlerimde ve orada kalışlarımda binlerce soru, yanıt birbirine karışıp duruyor. Nedeni niçini öylesine farklı alanlardan birikmiş ki, ayrı bir analiz gerektiriyor. Bir kimsesizlik duygusu ilk beynime ve yüreğime çarpıyor. Ölülerin kimsesizliğinden mezarların kimsesizliğine akan bir yolculuk bu, beynimde ve yüreğimde sürekli büyüyor ve çözümsüzlüğe dönüşüyor. 9 Mart 1965 gününden, yani annemi yitirdiğim günden bu yana bu kimsesizlik duygusu yakama yapıştı ve gitmiyor. Bir anlamda acıların ve ölümlerin 32 kısmı birden bende yuvalanmış demektir. Anne, baba, kardeş, eş, çocuk ve arkadaş ölümlerinin acısının küllenme şansı yok. Çünkü anılarıdır bizi yaşatan eylem. Anıların devingen yanıyla, kimsesizliğin suskun yanı birbirine yaklaşınca, yaşamak başka bir anlama taşınıyor.
Bu taşınan anlam, insanın yeniden sorgulanmasıdır. Çünkü bir canlının ölüm eylemiyle toprak altına girişiyle, o canlı tamamen yok olmuş görünüyorsa insanın manevi yanında değil, sosyal yanında bir boşluk oluştuğu, oluşturulduğu kesin. Çünkü günün akışını bozacak, erteleyecek her şey kapitalizm tarafından yasaklanmıştır. ‘Ölümün peşine takılarak yaşamı erteleyemezsin’ diyor akıllı. Çünkü yaşamın çözümlenmesi detaylandırıldıkça ucu ona dokunacaktır. Bu nedenle insanı her yandan kuşatmaya ve çürütmeye hevesli ve o çabasını gizlemiyor. Zaten işbirlikçileri de oldukça fazla.
Yetmiş yaşıma merdiven dayadığım bu günlerde, yaşamı daha yoğun sorgular oldum geçmiş yıllara göre. Bunun nedeni, sürekli kontrol edemediğimiz değişimler ve yaklaşan ölüm. Çünkü başkalarının kontrolündeki değişimler yaşam yolculuğumuzu alt üst ederken, analiz anlamında da yeni araştırmalara, sorgulamalara taşıyor beni. Bu eylemde, böylesi vurdumduymazlığın cirit attığı dünya adına anlamsızlaşıyor. Kapitalizm, öylesine ele geçiriyor ki bireyleri, kimi bireylerin kapitalizm karşıtlığı da kaybolup gidiyor. Çünkü karşıtlık, nemalanarak yandaşlığa dönüşüyor. Bu çözümü kapitalizm buldu elbette. O tür insanları sistemin içinde tutarak, hem kendisinin soluk alıp vermesini kolaylaştırıyor, hem de bir adım ötesi için, bu tür insanların direncini kırıyor. Nemalanmış insan bir önceki haline göre biraz daha rahat etmiş insandır ve asla eski rahatsız haline dönmek istemeyecektir ve fiyatı da ona göre belirlenmiştir zaten. Toplu yaşamdaki bireylerin sorumlulukları toplumsal olmayınca, herkes kendi çıkarı için hareket edeceğinden, kendisinden zeka olarak düşük gördüğü hayvanların safına düşmesi hiç şaşırtıcı gelmeyecektir. Çünkü ‘ben’i her zaman ‘biz’i çiğnemek, yok etmek isteyecektir. Bu çürümenin ilk başlangıcıdır.
Koşullar böyle bir kanala akınca, doğal olarak ‘bizcileri’ horlayacak, aptal görecek ve dışlamaya çalışacaktır gücü oranında. Çok uzun gerilere gitmeye gerek yok. Ömrünüzün yarısı kadar geri gidin ve bu çürümenin yolculuğunu izleyin. Sizi, sizden nasıl almış ve benleştirmiş görün. Elbet bunu yaparken, yan ceplerinizi boş bırakmamıştır ve siz, bunun sürekli olacağını sanarak, onun, sizi çürütme çağrısına balıklama dalmışsınızdır. İşte tam o sırada havuzun suyunu boşaltmış ve sizi teslim almıştır. Çünkü balıklama atladığınız yer, beninizin teslim alındığı kapitalizmin kucağıdır. Dedim ya, ömrünüzün yarısı kadar geri gitmeniz, tüm bu süreci görmeniz için yeterlidir. Bu yeni sürecin bana zor vermesinin asıl nedeni, bu çürüme değişiminin yakın tanığı olmamdır. Biz’i, ben adına teslim alamayan kapitalizm, uzun çalışmaları sonucu (bizim çalışmamamızın sonucu) çatlağı ince ince işleyip, sonrasında barajın ana kapaklarını açar gibi, çatlağı açmış ve çürümenin tüm mikroplarını üzerimize boca etmiştir. Bu eylemin ayrımında olduğumuz ve uyardığımız için ve sonuç alamadığımızdan, yaşamın bizi bu koşullarıyla yorması gayet normaldir, tek kalmışlığımız ortadadır.
Doğanın Covit 19 saldırısını yenmek olası ama bu ben’ci saldırıyı yenmek oldukça zor. Yaşımın yetmişe dayandığı bu günlerde neden bu uyarıyı yapıyorum, çünkü yeni doğmuş, doğmamış kuşaklarımız geridedir. En azından bunları biri söylemiş olsun istedim.
ETİKETLER : Yazdır