PAZAR SOHBETİ
22 Mayis 2022 08:01:50
Gençlik yıllarımdan bu yana, tuşlarına çok sert vurduğum için bana ne daktilo dayanır ve ne de daktilo şeridi…
Çalışma masamın üst çekmecesi kullanılmaz hâle gelmiş daktilo şeritleriyle doludur, atmaya kıyamam…Kitaplığımın üzeri de şiddet mağduru daktilolarla doludur keza; onları da atmaya kıyamıyorum. Geçenlerde birisini bizim Sina’ya verdim,” nostaljik bir obje” olarak kitaplığını süslüyor.
“Faiz sebep enflasyon neticedir” ekonomisi, her şey gibi, benim çalışma masamı da vurdu. Geçen yılın sonlarında 39 liraya aldığımız bir tek daktilo şeridine Zehra 80 lira ödüyor artık. Eğer birden fazla şerit alırsanız, ötekiler indirimli; tanesi 65 liraya geliyor. Üç şerit aldık, 200 liradan fazla ödedik. Bir paket daktilo kağıdına da 100 lira ödüyoruz.
Şu an kullandığım Erica marka daktilom beyaz bayrağı çekerse daktilo bulabilir miyim, bulursam kaça bulurum bilmiyorum.
**
Uzun yıllar önce Erdemir Basın Danışmanlığı görevini yürüten ve çoktandır ışıklar içinde yatan sevgili kardeşim Yusuf Yerdeş sık sık gazeteye gelir, sohbet ederdik. Yusuf ben çalışırken gelirse, bir köşeye oturur, uzaktan beni gözlerdi; kimi zaman bizim Sina da olurdu orada. Yusuf’un benim daktilo tuşlarına vuruşumdan anlamlar çıkarttığını Sina söylemişti bana. Eğer tuşlara gereğinden fazla sert vuruyorsam bundan sinirli olduğum anlamını çıkartır, uygun bir fırsatta sigara uzatır, çay söylerdi. Baba-oğul aynı ismi taşıdığımız için Sina’ya “küçük” anlamında “junior” (jünyör) der, akranı gibi sohbet ederdi onunla…
Şişe dibi gözlükleriyle nasıl da sevimli, nasıl da sempatik nasıl da candan bir dosttu Yusuf ! Onu çok özlüyorum…
**
Bizim Yeni Ufuk bir âile gazetesidir. Çıladır’lar 100 yıla yakın bir zamandır üç kuşak gazetecilik yapıyor bu topraklarda…Yeni Ufuk da Çıladır ailesinin ve kalem dostlarının emeğiyle doğdu ve doğru bildiği yolda yürüyor. Az, ama çok değerli yazarlarımız var: Mustafa Kademoğlu, 100 yıllık Zonguldak basın tarihinin seçkin bir ismidir. Onun imzasının olduğu yerde mesleki dürüstlük, ahlâk, vatan sevgisi ve kalite vardır. Hasan Hüseyin Yalvaç çok eski bir kardeşim. Şair ve denemeci olarak sol kültürün imbiğinden süzülmüş Türkiye çapında bir kalemi Bodrum’da yaşıyor. Tüm kitaplarını imzalayarak bana gönderir, sayısını unuttum. Melda Yenin, yetenekli bir genç kalem olarak Yeni Ufuk’a renk katıyor…Geçenlerde tanınmış hikayecilerinden Hürriyet Yaşar’ın bir yazısını da bizim Yeni Ufuk’ta okumuştum. Hürriyet’ten yeni yazılar bekliyorum. Çıladır soyismini taşıyan yazarları değerlendirmek bana düşmez…
**
Yerel basını pek izlediğim söylenemez. Ama, yerel basının bir değişim/gelişim süreci içinde olduğunu biliyorum.
Çöken ve çürüyen ile yükselen ve yeşerenin bir arada bulunduğu diyalektik bir süreç bu. Basın bir yanıyla ölüyor, ama öteki yanıyla yeniden doğuyor…
İyi olan, Z ve Y kuşağının ve onların temsil ettiği seviyele gazeteciliğin artık “başat” hâle gelmesi, belirleyici olması…
Bu beni sevindiriyor.
Oğluma (Sina’ya) yapılan saldırıları da biliyorum… Hadi canım siz de ! Bunlar Sina’ya yapışacak şeyler mi ! Onu savunmak aklıma bile gelmedi/gelmiyor, çünkü ortada savunulacak bir şey yok; saldırılar, katı atık; sadece mide bulandırıyor ! Zaten Sina kendisini rahatlıkla savunacak bir kalem ve kişilik çoktandır. “Kim siz sahibine aittir” özdeyişi bu vahşi terbiyesizliğe nasıl da cuk oturuyor !..
Peki niçin Sina diyebilirsiniz ?
Bunun, Çıladır’ların kalem emeğini savunmak gibi somut; yeni bir gazetecilik anlayışı yaratmak gibi soyut nedenleri var.
Sina, yerel basında değişimi/gelişimi simgeleyen bir isim. Bu anlamda bir devrimci. Çöken/çürüyen/çukurlaşan gazetecilik anlayışının içinden ileri teknolojiye dayalı çağdaş bir gazetecilik anlayışı çıkartmaya çalışıyor. Onun kurduğu Batı Karadeniz İnternet Gazetecileri ve Yazarları Cemiyeti(BATIYAC) bunun somut bir örneği.
Onun hedef alınması pisikolojik bir olay da: Çökenin/çürüyenin, gelişen/değişene öfkesi ! Sina’nın bir seviye ve kalite turnusolü olması ayrıca… Bir Sina’ya yapılan saldırıların diline ve içeriğine bakın, bir de onun sakin, seviyeli, kiri-pası kulağından tutup yargıya teslim eden çağdaşlığına !..
Mesleğin altın kuralıdır.
Önce seviye ! Seviye yoksa, etki de yoktur.
Yalan-dolan, çirkeflik, iftira, kıskançlık… Bunlar eleştiri değil, çöptür ! Yalakalık, yüzkarası !
Yerel basın bunlardan arınmadan kamuoyunda saygınlık ve itibar kazanamaz.
Sina’nın da temsil ettiği çağdaş kuşak, aslında Ereğli için de, yerel basın için de bir şanstır.
Ben şuna inanıyorum:
Sonunda yalan-dolan, iftira, çirkeflik, ikiyüzlülük değil; sakinlik, seviye, kiri-pası kulağından tutup yargıya teslim eden çağdaşlık kazanacaktır.
Hep öyle olmaz mı zaten !
Yo hayır, Sina’yı savunmuyorum, sadece onu anlatıyorum ve hem oğlum ve hem de meslektaşım olarak onunla gurur duyuyorum.
**
Yerel basın artık bu çirkinlikleri aşmalı, bu devir kapanmalı. Herkes külahını önüne koyup, “ben ne yapıyorum, nereye gidiyorum” diye düşünmeli…
Haksız ise ve özeleştiri kültürü varsa, özür dilemeli. Yoksa, en azından, susup oturmalı.
Şunu da unutmamalı:
Hiç kimse, bir yanağına tokatı yedikten sonra öteki yanağını uzatan İsa-Mesih değildir. İri iri isimlerinde gündeme taşınacağı bir yangın yerine dönmemeli Ereğli ! Arada kalır, fena halde ezilirsiniz !..
ETİKETLER : Yazdır