ABDESHANE BEKÇİSİ’NİN ÖLÜMÜ…
07 Ekim 2020 17:26:58
Haberi, sabahın erkence bir saatinde kapıcı dosttan aldık:
Bizim apartmanın tam karşısındaki Halil Paşa camiinin abdeshane bekçisi Korona’dan sizlere ömür…
Haber, ilk bakışta, sıradan bir haber’di. Kapıcı dostun Zehra’ya anlattığı haberin arka planı ise, sıradışı bir olayla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyordu:
Bekçi bir süredir hastaydı ve tipik korona belirtileri gösteriyordu. Ancak, ısrarlara rağmen hastaneye gitmemekte direniyordu. Bekçi abdeshanede yatıyordu evsizdi…İlgililerin son yaptıkları girişim de sonuç vermemiş, bekçiyi hastaneye kaldırmak mümkün olmamıştı…
Önceki sabah…Nokta.
Bilmiyorum, ama tahmin ediyorum:
Bu ölüm olayının arka planında kimbilir nasıl bir dramatik öykü yatıyor…Nasıl bir insanlık dram!?
Bir cami abdesthanesinde kendisini bilerek trajik bir ölüme terkeden bekçinin dramı, Türkiye gerçeğinin hem bilinen ve hem de bilinmeyen yüzüdür…
Bekçiyi uygun koşullarda kaldırmışlar. Abdeshaneyi kapatmışlar. Ama, cami açık. Talimatlara uyarak dezenfekte edilmiş sadece…
Öteki cami çalışanları karantinaya alınmış olmalı…
Peki cemaat ?
Ereğli’de filyasyon ekibi var mı, bilmiyorum. Eğer varsa, bekçi ile temasta olanlar taranıyor olmalı. Yoksa, potansiyel taşıyıcı olarak aramızdalar…
Kapıcı dost camiye, cami abdeshanesine gitmediği konusunda epey dil dökmüş…
Ama, camiye gidip gelenler de yok değilmiş bizim bu taraflarda…
Ayıklayın pirincin taşını !...
00
Zehra öyküyü anlatırken, camii yaptıran Halil Paşa’nın yaşam öyküsüne dalıp gitmişim:
Halil Paşamız, askeriye paşası değil. II. Abdulhamit (1876-1908) paşası! Paşalığın öyküsü de şöyle:
Halil Bey (Ağa) Ereğli’nin en köklü ailelerinden Karamahmutzadelerin reisi…
Zeki bir adam. Bir kolpasını buluyor, kızlarından birisini Abdulhamit’in mabeyncilerinden (saray başkatibi) biriyle evlendiriyor. Saraya yanaşıyor böylece…
Bu arada Bozhanede’ki (halen metruk halde korunan) ünlü konağını inşaa ettiriyor. Rastlantıya bakın ki, konağın temel hafriyatı sırasında Bizans dönemine ait çok değerli tarihi eserler bulunuyor. Halil Bey, fırsatı kaçırmıyor. Bulunan tarihi eserleri saraya, II. Abdülhamit’e takdim ediyor…
Abdülhamit’tir, altında kalacak değil ya, Karamahmut Halil’e, “fahri mir-i mihran” rütbesiyle Paşalık ünvanı veriyor… Karamahmutzadeler, bu şekilde, Ereğli’nin en güçlü ailesi haline geliyor…
Konağın hemen yanındaki küçük Halil Paşa camii de o dönemde, 1880’li yıllarda yapılıyor. Aslında cami, daha çok aile efradı ve konak çalışanlar için…Çünkü o tarihlerde Bozhane-yalı Caddesi daha çok Rumların oturduğu bir semt. Müslümanlar azınlıkta…
Öyküyü uzatmayayım:
Zaman zaman konağının iskeletine dalıp Halil Paşa’yı düşünürüm. Ev halini daha çok….Entarisi ve takkesiyle en üstkattaki dört mevsim odalarında dolanmasını; kış’sa Güney’e bakan, yaz’sa Batı’ya bakan tepe odasında buzlu şerbet veya boza götürmesini…Sırma püsküllü mercan tespihini şakır şakır çekmesini…
Halil Paşalar hala var. Halil Paşaların cami abdeshanelerinde, konaklarının, saraylarının kapı diplerinde sessiz sedasız öte tarafa göçen garibanlar da…
Şu sosyal adalet denilen hayalet, güzelim ülkemize uğramayacak mı hiç ?!..
ETİKETLER : Yazdır