
BÜLTEN-13: Afrika?daki açlık sorunu Afrikalı?dan kaynaklanmaz!..
08 Eylül 2011 15:21:40
LÜTFEN SONUNA KADAR SABIRLA OKUYUNUZ!..
Bizim hükümet erkânı okadar bağlı, bağımlı durumda ki, halkın aslını astarını bilmediği konularda merhamet dilenciliği yaparak halkın yeniden ve yeniden soyulmasına doğrudan destek veriyor. Şimdi de—Ra-mazan münasebetiyle—Afrika’daki açlık gündeme geldi. Okadar faydalı oldu ki, Müslüman ülkelerin tek tek ABD’ye bağlanması sürecinde yaşanan trajedi bir daha unutturuldu; Afrika, birinci derdimiz oldu…
Bilen bilir ama biz burada olayların tarihte nasıl cereyan ettiğini bir daha hatırlatalım istiyoruz:
Bir zamanlar, Gana İmparatorluğu, Mali Krallığı, Songhay İmparatoluğu, Nübye Krallığı ve benzerleri gibi medeniyetlere sahne olmuştu Afrika. Aynı Güney Amerika’daki İnka, Aztek İmparatorlukları gibi altını sadece takı olsun, süs eşyası olsun diye işliyorlardı… Bu imparatorluklar zaman içinde parçalandılar ve sonuçta ortaya, kendi yaşam alanlarının korunması derdine düşen parça-pinçik olmuş onbinlerce alt kabile çıkmıştı. Yani Beyaz Adam Afrika’ya ayak basıp da oralara “medeniyet götürme” faaliyetine(!) başladığı 1500’lü yıllarda koskoca kıta, bir zamanlar Karaderili Afrikalıların yaratmış olduğu devâsâ krallıkların, imparatorlukların yıkıntıları altında kalmıştı.
Beyaz Adam’ın medeniyet götürme operasyonları öncelikle “köle ticareti” şeklinde başladı. Kıtadaki altın, elmas, demir, uranyum, krom, manganez, bakır, tuz, kömür ve başta platin olmak üzere her türlü değerli taşın mevcudiyeti daha sonra öğrenildi. (En son da petrol). Her biri “altın hastalığı”ndan muzdarip bütün Avrupalı kapitalistler, bu zenginlikleri kapmak için birbirinin boğazına sarılarak ölümüne savaştı. Medeniyet götürücü Beyaz Adam’ın yaptığı her savaş, Karaderililere ait toprakların biraz daha azalması, ekip biçilen arazilerin biraz daha yağmalanması, avlanılan ormanların biraz daha yakılması, yıkılması demekti. Bu süreç, 20. yüzyılın sonuna kadar sürdü; bir başka kalitede bugün de sürmektedir. [Merak edenler, buraya kadar olan kısmı adı bilinen ansiklopedilerde bulabilir.]
Oysa, Avrupalı sömürgeci Beyaz Adamın elemanı olan ilk sosyal antroploglar, Karaderililerin bilinçli bir şekilde adam öldürmeyi bilmediklerini saptamıştı. Birbirine komşu kabileler yaşam alanları hakkında anlaşamayıp da birbiriyle dövüşürken, birkaç yaralı olduğunda veya biri yanlışlıkla öldüğünde, bağırışarak alarm verip hemen savaşı sonlandırırlarmış. Dolayısiyle de lügatlarında, kavgayı kazanıp da düşman kabilenin toprağına, evine-barkına el koymak, oraları işgal etmek gibi bir kavram yokmuş… Bütün bu rezillikleri, Beyaz Adam’ın asırlar boyunca verdiği “medeniyet götürme” dersleri sayesinde öğrenmişler… [Merak edenler, Ütopya Yayınları’ndan çıkan, Talal Asad’ın derlediği “Antropoloji ve Sömürgecilik” adlı kitaba hızlı bir göz atabilir veya sadece 68. sayfayı okuyabilir.]
İşin en acı tarafı, son yüzyılda ortaya çıktı: Beyaz Adam Afrika’ya medeniyet götürürken, Karaderililere dağıtmak için yanında en gelişmiş ateşli silahları da götürdü. Böylece, 19. yüzyıl boyunca tahrik edilmiş kabile zıtlaşmaları, birbirini kitleler halinde katlettirip ortadan kaldırma operasyonuna dönüştü. Çünkü ateşli ağır silâhlar binleri, onbinleri, yüzbinleri bir anda ortadan kaldırabiliyordu. Kuzey Afrika’dan dolayı tecrübe kazanmış olan Fransa belki de bu hususta ABD’yi sollayan aşamalar kaydeden tek ülkedir. Hatırlatayım ki Beyaz Adam’ın en alçakça ikiyüzlülüğü şöyle gerçekleşmektedir: Onlar bir yandan Afrikalılara silâh dağıtır ve kendilerine boş alan açmak için zavallı insanların birbirini katletmesini sağlarken, diğer yandan da Birleşmiş Milletler askerinden “barış gücü”(?) toplamakta, UNESCO gibi uluslararası örgütlerden de Afrikaya yardım için çağrılar yaptırmaktadır.
En son tanık olduğumuz “Afrika’da Açlık” çığırtkanlığının somut nedenini soL Haber portalından aldım. Hemen aktarmanın bir borç olduğuna inanıyorum. (Birinci paragraf dışındaki siyahlar benim):
AÇLIĞIN SEBEBİ ARAZİ SPEKÜLASYONU!..
“Son yıllarda koruma fonları aracılığıyla mali tekellerin, hatta bazı Amerikan üniversitelerinin, Afrika başta olmak üzere, az gelişmiş ülkelerde büyük miktarda tarım arazisi satın aldığı ortaya çıktı.
Ekonomik krizle birlikte, başta altın olmak üzere, değerli metallerin fiyatlarının hızla artmasının spekülatörlerin iştahını kabartmaya devam ettiği biliniyor. Bloomberg’in yaptığı bir ankete göre bir ons altının fiyatı yıl sonunda 2000 doları geçerek son 32 yılın rekorunu kırabilir. Ancak spekülasyon sadece altın ve değerli metaller üzerinde gerçekleşmiyor. Uluslararası mali tekeller ve koruma (hedge) fonları, son yıllarda verimli tarım arazileri, dolayısıyla gıda fiyatları üzerinde de yoğun bir spekülasyon yapıyorlar.
Kaliforniya merkezli Oakland Enstitüsü tarafından hazırlanan “Afrika’da Toprağa Yapılan Yatırım Anlaşmalarını Anlamak” başlıklı raporda mali tekeller ve koruma fonlarının devasa büyüklükte arazileri nasıl ele geçirdiği inceleniyor. Son krizin patlak vermesinde önemli bir rol oynayan emlak balonunu yaratan mali tekeller, şimdi aynısını gıda fiyatlarını manipüle ederek gerçekleştiriyorlar. Bunun için ihtiyaç duyulan büyük araziler ise, 18. yüzyıl sonlarının “ilkel birikim” vahşetini hatırlatırcasına milyonlarca insanın topraklarından sürülmesi, uluslararası tekellerin çıkarları için çevrenin tahrip edilmesi ve yüzlerce yılda oluşmuş tarımsal ürün deseninin birkaç yıl içinde değiştirilmesiyle gerçekleştiriliyor.
Amerikan üniversiteleri de spekülasyona karışmış
Oakland Enstitüsü tarafından yayımlanan raporda ABD’deki bazı üniversitelerin de arazi spekülasyonuna katıldığı belirtiliyor. Özellikle Mali, Sierra Leone, Mozambik, Etiyopya ve Güney Sudan’da koruma fonları aracılığıyla satın alınan büyük miktardaki araziye Harvard, Spelman ve Vanderbilt gibi üniversitelerin de karıştığı ifade ediliyor. Raporda, üniversitelerin arazileri Emergent Varlık Yönetimi adlı bir fon aracılığıyla ele geçirdiği belirtiliyor.
Dünya Bankası istatistiklerine göre yalnızca 2009 yılında satın alınan toprağın yüzölçümü 60 milyon hektara, yani Fransa büyüklüğünde bir alana ulaşıyor. Ele geçirilen toprağın yüzde 70’inin Afrika kıtasında olduğu bildiriliyor. 2008 yılından önce ise tarım arazilerindeki ortalama yıllık artışın 4 milyon hektarın altında olduğu belirtiliyor.
Oakland Enstitüsü direktörü Anuradha Mittal, katıldığı bir radyo programında büyük miktarda bağış fonuna sahip pek çok Amerikan üniversitesinin bu spekülasyona karıştığını iddia etti. Mittal konuyla ilgili şöyle konuştu: “[Bu süreçte] Çeşitli araçların kullanıldığını gözlemledik. Birkaçının adını vermek gerekirse Emergent Varlık Yönetimi, Chayton Africa, Pharos Fonu bunlardan bazıları. Ve bunlar sadece Avrupa’da değil, aynı zamanda Birleşik Devletlerde… Bu türden arbitraj olanakları nedeniyle yüzde 20 ila 40 arası yüksek bir getiri vaat ettikleri için bazı üniversiteler de—Harvard, Vanderbilt, Spellman ve daha başkaları—bu eğilime katıldılar ve bunlar gerçekten de bu işe yatırım yapıyorlar…”
Afrika’yı bir kez daha yağmalamışlar
Devamının geleceği belirtilen raporda pek çok Afrika ülkesinde mali tekellerin yaptıkları anlaşmalardan örnekler veriliyor. Örneğin Tanzanya’da ABD menşeli AgroSol Energy’nin, Pharos adlı özel sermaye fonu vasıtasıyla 400 bin hektar büyüklüğünde tarım arazisi satın aldığı belirtiliyor. Satın alınan arazinin son 40 yıldır Burundi’den gelen mültecilerin yaşadığı Katumba ve Mişamo bölgelerini de kapsadığı bildiriliyor. Yani anlaşmayla birlikte Burundili mülteciler bir kez daha yurtlarından sürülmüş oluyorlar.
Açlıkla boğuşan Etiyopya’da ise, Etiyopya kökenli Suudi milyarder Muhammed El-Amoudi’ye ait Saudi Star Tarımsal Kalkınma Şirketi’nin Alwero Nehri kıyısında 10 bin hektar arazi satın aldığı belirtiliyor. Bu alanı bütünüyle tarım arazisine dönüştüreceğini belirten Saudi Star, bölgenin temel geçim kaynağı olan ormanları pirinç tarımı yapmak amacıyla yok edecek. Ayrıca Alwaro Nehri üzerine bir baraj inşa edilmesi düşünülüyor. Zaten kıt olan su ve orman kaynaklarının endüstriyel tarım uygulamalarıyla tahrip edilmesinin binlerce Afrikalının açlıktan ölmesine neden olduğu biliniyor.
Mali’de 100 bin hektar arazi satın alan Malibya adlı şirket, projeyle 1000 kişiye istihdam yaratılacağını ileri sürüyor. Oysa Birleşmiş Milletler’in yayımladığı araştırmalar Afrika’da iki hektarlık arazinin bir ailenin geçimini sağlaması için yeterli olduğunu gösteriyor. Bu durumda 50 bin aile için geçim kaynağı olabilecek bir arazide 1000 kişilik “istihdam yaratılmış” olacak!
Güney Sudan’da ise Teksas kökenli bir şirket, Nile Ticaret ve Kalkınma (NTD), 2008 yılında Mutayam Bölgesi Kooperatifi ile bir anlaşma imzalayarak 600 bin hektar araziyi 75 bin Sudan pound’u (yaklaşık 25,000 Amerikan doları) karşılığında 49 yıllığına kiralıyor. Anlaşma NTD’ye 49 yıl boyunca bölgedeki bütün doğal kaynakları kullanma hakkı tanıyor. Anlaşmanın en tuhaf yönü, Mutayam Bölge Kooperatifi adı verilen ve toprakları kiraya veren kurumun gerçekte var olmaması. Sudan Bağımsız Medya Ajansı’nın bildirdiğine göre kooperatife yalnızca bölgedeki bazı nüfuzlu kişiler üye ve bölge halkının anlaşmanın imzalandığından haberi bile yok.
Goldman Sachs ve JP Morgan’la ilginç bağlantı
Anuradha Mittal raporu hazırlarken bizzat arazi spekülasyonuna aracılık eden koruma fonlarının hazırladığı belgelerden yararlandıklarını belirtiyor. Mittal raporu hazırlarken, son olarak emlak balonunun ve Yunanistan gibi ülkelerin borç krizinin oluşumunda oynadıkları rolle ilişkileri tartışılan ABD menşeli JP Morgan ve Goldman Sachs’la ilginç bir ilişki de keşfettiklerini belirtiyor. Mittal Democracy Now’a yaptığı açıklamada şunları söylüyor:
“[Arazi spekülasyonu yapan fonları açan ve yöneten kişilerin] neredeyse tamamı kariyerlerine JP Morgan veya Goldman Sachs’ta başlamış. Ve örneğin Goldman Sachs’ın gıda spekülasyonundaki çok açık rolü bilindiğine göre orada yetişen kişilerin, eski çalışanlarının, gidip bu koruma fonlarını açmış ve Afrika’da toprağın ucuz olmasının sağladığı arbitraj olanaklarını kullanarak şimdi de arazi spekülasyonu yapıyor olduklarını görmek gerçekten ilginç.”
23.08.2011 – www.haber.sol.org.tr/
Ayrıca: www.media.oaklandinstitute.org/hedge-funds-grabbing-land-africa-0 ve
www.media.oaklandinstitute.org/special-investigation-understanding-land-investment-deals-africa
Goldman Sachs ve JP Morgan, Amerika Birleşik Devletleri’ni ve dolayısiyle de bizi yöneten politik şirketlerin yani düşünce(?) kuruluşlarının başında geliyor. (CA)
Herhangi bir insanın yukarıda yazılanlara, insanlık adına yüzü kızarmadan, dudağı uçuklamadan ve bu haberi başkalariyle paylaşmadan duramıyacağına inananlardanım… Özellikle de emperyalist Beyaz Adam’ın Afrika’nın zarar hesaplarını bizlere ödetmeye ahdetmesinden sonra. Malûm; gemiler üçer beşer Türkiye’den gitmeye başladı ama insanlığın iyiliği için demokrasi mücadelesi veren ABD’den kalkan gemilerin sayısı hakkında medyadan hâlâ birşeyler öğrenemedik…
Cumhur Aksel
akselce@gmail.com
ETİKETLER : Yazdır








