Çarşı ortasında üç ulu çınar!
29 Aralik 2011 20:52:29
Çaycumalı ünlü bağlama sanatçısı Hüseyin Çakır’ın “Çaycuma Destanı” adlı bestelenmiş şiiri: “Çarşıortasında üç ulu çınar,/Çınarın dibinde akıyor pınar,/Dalında bülbüller ötüşür, oynar,/Çaycuma Çaycuma güzeller bağım,/ Vatanım civanım, hem dert ortağım…” dizeleri ile başlar. Hüseyin Çakır, çarşının ortasındaki bu çınar ağaçlarını belli ki şehrimizin birer simgesi olarak görmüş(tü). Şehirde yaşayanlar her gün gördükleri için pek farkında olmayabilir ama, dışarıdan gelenlerin de ilk dikkatini bu üç çınar ağacı çekiyor(du). Ama şair MevlütKırnapçı’nın “çarşı ortasındaki çınarların kesilmeye başladığı” çığlıklarını duyunca, içimden bir dalın koparıldığını duyumsadım. Büyük bir üzüntü duydum. Sonra geçmişten bu güne çarşı alanı ile ilgili anılar canlandı gözlerimin önünde..
Çünkü,Çaycuma çarşısının ortasında bulunan tarihi çınar ağaçlarının kesilmeye başlanması açık söylemek gerekirse “ağaç katliamı”ndan ötebir “tarih ve kültür katliamı” sayılır bana göre. Belediyemiz, özenle koruması, korunması gereken bu tarihi çınar ağaçlarının kesilmesine izin vermiş olabilir mi? Çaycuma’ya “çağdaş” bir görünüm kazandırma iddiasındaki Belediye Başkanımız böylesine büyük bir yanlışa imza atabilir mi? Kentlerin kendi kültürleriyle yaşadığı gerçeğini bilen yöneticiler, “gerçek çağdaşlık”ın, “şehrin, doğal, tarihsel, kültürel dokusunu korumaktan” geçtiğini, her türlü imar ve yapılaşma çalışmalarının ise bundan sonra geldiğini kuşkusuz bilecek durumdadırlar..
Çarşı esnafı, şehir halkı, siyasi partiler, Belediye Meclisi üyeleri, Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf Odaları ve kuruluşları, demokratik meslek-kültür örgütleri,yerel gazeteler ve Çaycuma’yı seven herkese sormak gerek; Çaycuma Çarşısı ortasındaki bu asırlık çınar ağaçlarının sahibi yok mu? Hepimizin, kentimizin sakini değil de sahibi olmamız gerekmiyor mu? Çaycuma Çarşısı&39;nın ortasındaki bu tarih kokulu, doğal güzellik veren, tarihsel ve toplumsal anılarla yüklü ağaçlar hepimizin ortak malı, değeri değil midir?
Bu ağaçlar aynı zamanda kentimiz kültürünün de birer canlı tanıkları sayılmaz mı?Bu çınarların altı,geçmişten bu güne her türlü siyasi ve sosyal-kültürel toplantıların yapıldığı, doğal bir sosyal alan değil midir? Bu soruları ve yanıtlarını düşünmek durumundayız..
Şimdi şehrimizin geçmişine doğru bir yolculuk yapalım:
1920-21 yılları. Ülke topyekun Mustafa Kemal öncülüğünde bir Kurtuluş Savaşı’nın içinde.Bartın ve Havalisi Kuvayı Milliye Komutanlığına Yüzbaşı Cevat Rıfat getirilmiştir. Genç Yüzbaşı Cevat Rıfat, komutanlık karargahını Zonguldak’a yakınlığı olan, çevre ilçelerin ortasında bulunan, geliş-gidiş ve haberleşme kolaylığı olan Çaycuma’da kurmuştur. Ancak yörede çeşitli çetelerin beslediği eşkıyalar halkın malını, hayvanını, ürününü çalmakta, aile efradına kötü muamelelerde bulunmakta, maden ocaklarında çalışan işçilerin önünü keserek, yerin altında canları pahasına kazandıkları parasına el koymaktadır. Yüzbaşı Cevat Rıfat önce asayişi sağlama yoluna gider. Hırsızların, eşkıyaların peşine düşer. Çok sert önlemler uygular. Yakaladığı bir eşkıyayı,şu öndeki çınar ağacının dalındaidam eder. Milletin ürkmesi, korkması bir yana bir çok eşkıya da kaçar bölgeden. Genç yüzbaşı ancak bu şiddetli yöntemlerle bir çok olayın önüne geçebilir.
29 Nisan 1921 günü Çaycuma’da, çarşı alanında bu çınar ağaçlarının altında Birinci İnönü Zaferi nedeniyle, kasaba ve köy halkının kadın-erkek olarak katıldığı büyük coşkulu bir miting ve şenlik düzenlenir. Mitingde; “ordunun gösterdiği başarıdan duyulan memnuniyetin” yanısıra “Yunanlılar’ın memleketimizde irtikap eyledikleri şenaat ve melanetler fiilen protesto edilir”. Ayrıcamaden ocaklarına işçi, yurdumuzun kurtuluşu için orduya asker veren Çaycumalılar, “memleketin saadet ve selameti için her türlü fedakarlığı ifaya amade bulunduklarını” bu çınarların altında hazırladıkları bir telgrafla Ankara’ya bildirir.
1951-52 yıllarında Kore Savaşına katılan askerlerimiz arasında Çaycumalı olanlar da bulunmaktadır. Savaş, şehirde ancak bazı kahvehanelerde bulunabilen radyolardan gün gün dinlenmekte, izlenmektedir.Çok kanlı geçen Kunuri savaşlarında Türk askerlerinin büyük kahramanlığı anlatılırken, kahvehanelerde çıt çıkmamaktadır. Çokça şehitlerimiz vardır. Ancak “gazi” olarak dönenler de vardır. Bu gazilerden ikisi için, bu çınarların altında şehir halkının, okul öğrencilerinin katıldığı büyük bir tören düzenlenir. Kore Gazileri içinçeşitli konuşmalar yapılır coşkulu şiirler okunur.
1960 yılındaki 27 Mayıs ihtilalinden hemen sonra, Haziran ayının başlarında Çaycuma Güzelleştirme ve Kalkındırma Derneği üyelerininve şehir gençlerinin katıldığı, “inkılâbı desteklemek amacıyla” bir yürüyüş ve bu çınarların altında da büyük bir miting yapılır.Tam hatırlayamıyorum ama belki ben de bir şiir okumuşumdur.
1.Mayıs.2008 günü ise Çarşı alanı, bir başka çok anlamlı güne tanıklık eder.O gün ve hatta günümüz açısından da çok gerekli ve anlamlı bir birliktelik oluşturan demokratik kitle örgütlerinin;“Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek Çaycuma Platformu”, emeğin başkenti Zonguldak yerine “1 Mayıs kutlaması” için işte bu çınarların altında buluşturdu yurtseverleri.Bayram havasında başlayan 1 Mayıs kutlamaları, türkülerle halaylarla sona ermişti.
Veliköyü yolunda bir “Koca Meşe” vardı. Heybetli, insanın gözünü dolduran, doyuran bir ağaçtı. “Perili-cinli” olduğu gerekçesiyle geceleri pek yakınından geçilmezdi. Gündüz bile altına girmekten çekinilirdi bu yüzden. Bu Koca Meşe, korkutur, ürkütürdü bizleri ama, kurulup gelişen Çaycuma çarşısını sanki gözler, durduğu yerden çarşıya bekçilik eder gibiydi.Düşünelim ki bu ağaç sadece görkemli görünümüyle değil, yaşıyla da Çaycuma’nın geçmişine bir ışık tutmuş olmuyor mu?
Birkaç yıl önce 600 yıllık olduğu söylenen bu ağacın -nasıl kıydılarsa- kesildiğini, oradaki gizemli ve doğal dokunun talan edildiğini gördük ne yazık ki..“Efendim yıldırım düştü!” denildi. Bunu söyleyenler de biliyorlar ki, o koca meşe öyle bir yıldırımla göçecek ağaç değildir. Varsın düşsün yıldırım!.. Öylece de koruma altına alınamaz mı idi? Daha sonra Belediyenin bu kesik ağacı“ KentOrmanı”na diktirdiğini, sergilediğini öğrendik. Hiç olmazsa tamamen yok olmasından iyi değil mi denilebilir. Doğrudur. Ama, canlı iken korunması daha doğru değil midir?
Berlin’de adını yanlış hatırlamıyorsam bir “Kırık Kilise” var. 2.Dünya Savaşı’nda belki de bir İngiliz uçağının attığı bombayla kilisenin yarısı göçmüş gitmiş, ama yarısı ayakta duruyor. Almanlar savaştan sonra “yahu bu kilise düşmanlarımız tarafından bombalandı, yarısı da yıkıldı. Hepsini yıkalım da yenisini yapalım” dememişler. Bu yıkıntının etrafını bir güzel düzenlemişler, halkın ve turistlerin ziyaretine açmışlar. Bu “Kırık Kilise” aynı zamanda 2. Dünya Savaşı’nın yıkıcı vahşetini gösteren önemli ve değerli bir anıt olarak işlevini hala sürdürüyor.
Lisede okuyan her kişi,birinci sınıf Edebiyat kitabında, Falih Rıfkı Atay’ın “Londra ve İstanbul” başlıklı yazısını okumuştur. Yazar, Londra’da bir yol çalışmasında Belediye ilgililerinin eski bir ağacı kesmemek için yol güzergahını nasıl değiştirdiklerini, İstanbul’da ise Belediyenin buna hiç dikkat etmediğini anlatır.
Eskiden Çaycuma çarşısındaki bu çınar ağaçlarının ortasında suyu çok soğuk olan bir de kuyu vardı. Çarşı esnafı su ihtiyacını bu kuyudan sağlardı. Su şebekesi kurulduktan sonra bu kuyu iptal edildi.Geçmişte, “Yukarı Çarşı” denilen, şimdi ise “Köylü Pazarı”nın kurulduğu alanda, -yaşları 50-60’ın üzerindeki Çaycumalılar’ın hatırlayacağı gibi-, Namık Baruönü’nün evinin önündekilerin dışında iki çınar ağacı daha vardı. Hatta bu Yukarı Çarşı alanının ortasına gelen yerdeki çınar ağacının altında bir de kuyu vardı. Daha sonraki yıllarda yine Belediye çalışması nedeniyle bu iki ulu çınar ağacının da acımasızca, cahilce kesildiği hatırlardadır.
Çarşı içindeki yol ve kaldırım çalışması nedeniyle “Çaycuma Çarşısının simgesi, doğal, tarihsel, toplumsal, kültürel izler taşıyan” bu çınar ağaçlarından birinin kesildiğini öğreniyoruz. Bu durum müthiş bir üzüntü vermelidir hepimize. Çaycuma’nın doğasına, tarihine, kültürüne karşı bu acımasızdavranışa ses çıkarmamak, seyirci kalmak, şehrin değerlerinin tahrip edilmesine göz yummak anlamını taşımaz mı?Aslında Çaycumalılar’ı, şehrin kültürel değerlerinin korunmasıgörevine Belediye Başkanı’nın çağırması daha doğru ve anlamlı olanıdır. Artık,hiç olmazsa geride kalan çınarların yok edilmesine asla izin verilmemelidir.
Kdz.Ereğli’de bulunan“Fetih Çınarları”nın Fatih Sultan Mehmet'in fermanıyla İstanbul'un fethinin ardından dikildiği ve halen korunduğu biliniyor. Ereğli'de, Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından tescillenmiş ve koruma altına alınmış olan çınar sayısı 8 adettir. Ulu çınarların yaşlarının 550 yılı aşkın olduğu belirlenmiştir. Karadeniz Ereğli Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü yıllardır çınarların ihtiyacı olan bakımları yapmakta ve kurumalarını engellemek için çalışmalarına devam etmektedir.
Avrupa Kentsel Şartı, “Bir kent, aynı zamanda modern gelişmeyle tarihi mirasın korunması arasında dengeyi kurmalı, eskiyi tahrip etmeden yeniyle bütünleştirmeli ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerini sağlayabilmelidir. Geçmişi olmayan bir kent, hafızasını yitirmiş bir insana benzer. Kent dokuları, yapılar, ağaçlar, ibadethaneler, kütüphaneler, insanların kentlerdeki yaşamışlıklarının, çalışmışlıklarının ve kişisel tarihlerinin izleridir. Bunlar, geçmişin mirası olup, insanların fani yaşamda kalıcılık duygusuyla geleceğe hazırlanmalarını sağlar”, diyor ilkelerinden birinde.
Anlıyoruz ki, bir kentte birlikte yaşamanın bir anlamı da, o kentteki yaşamı, soluduğumuz havayı, edinilen kültürü birlikte paylaşmaktır. Buna kent yönetimini (Belediye, kaymakamlık, kurum ve kuruluşlar) de dahil edebiliriz. Bu yaklaşım, belli ölçülerde o kentte yapılanlardan orada yaşayanları da sorumlu tutar.“kentler ürettikleri kültürleri ile yaşar” ilkesi kent yönetimlerine önemli yol göstericiliği sağlamaktadır. Bu kültürün kentteki ögeleri, onarılamaz, korunamaz, geleceğe miras olarak aktarılamaz ise o kent bir süre sonra tanınamaz hale gelir, getirilir. O kentte yaşayanlar, kendi seçtikleri yerel yönetimler ile birlikte kenti ve orada yaşayan kültürel değerlerin koruyuculuğunu yapar, yapmalıdır. Şehrimizin sakini değil, sahibi olmalıyız. Öyleyse şehrimizi ve tüm değerlerimizi sahiplenelim ve koruyalım.
ETİKETLER : Yazdır