
Bülten-22: Batı?nın Aydınları ÖZÜRLÜDÜR?
24 Kasim 2011 15:53:31
Buraya kadar anlattıklarım, ABD’de aydın kapsamına girmenin imkânsızlık seviyesinde bir iş olduğunu herhalde tarif etmiştir. Önce bir lobinin adamı olacaksınız, sonra da yeri ve zamanı geldiğinde devletinize hizmette kusur etmeyeceksiniz. Okadar ki, verdiğiniz bu hizmeti alanların amacı, sizin politik düşüncelerinize tam ters olsa da. [Kim bilir; belki de büyük Lord Bertrand Russell, geçmişte CIA’ya yaptığı hizmetin günahını çıkarmak için kurmuştu “Vietnam Savaş Suçları Mahkemesi”ni. (Ama yine de Russell bugün,?ünlü paradoksuyla birlikte?ezilen ve yokedilmeye çalışılan Vietnam halkının savunucusu, koruyucusu bir eylem adamı olarak hatırlanmakta)…]
Avrupalı ve ABD’li aydınlar günümüzde de aynı durumu yaşıyor: Meselâ tam bir yıl önce ölen, birinci sınıf iktisat ve siyaset uzmanı Chalmers Johnson buna büyük bir örnektir. Amerika Birleşik Devletleri’nde bile ?neredeyse?hiç kimsenin tanımadığı bu adam aslında tam bir fenomen diye düşünüyorum. Çünkü o, uzun yıllar CIA’ya danışmanlık yapmış ama yıkılmasını çok istediği Sovyetler Birliği’nin (SSCB) çöküşünden sonra gördüğü Dünya manzarası, onun 180° dönerek ABD’yi, yakın bir gelecekte batacak olan bütün zamanların en büyük emperyalisti olarak ilân etmesine yetmiştir. “Amerikan Emperyalizminin Sonbaharı” adiyle çevrilen (İng=The Sorrows of Empire) ünlü kitabının Türkçe baskısına önsöz de yazan Chalmers, hiç şüphesiz ki saygiyle anılması gereken bir şahsiyettir. Çünkü bu tür insanlar hem geçmişleriyle hesaplaşmaktan çekinmeyen ve hem de bu uğurda mücadele verirken kendileri için hiçbir şey istemeyenlerdir…
Chalmers Johnson (1931 - 20 Kasım 2010)
SSCB’nin yıkılmasını istemiş
ve sonuçtan memnun da olmuştu.
Ama birçokları gibi onun da
hesaplayamadığı bir nokta vardı:
Dünya’da tek başına kalan bir ABD’nin
neler yapabileceği…
Bunu gördü ve bu duruma karşı mücadele etti.
Hiç şüphesiz ki CIA’nın sıkı çalışması sonunda ABD’de ve Dünya’da yeterince tanınmamıştır…
Böylesi istisnalar tabii ki kaideyi bozmuyor. Batı Dünyası emperyalizmin menfaatlerine uygun yalanlar söyleyen, düzenler kuran Aydınlarla dolu. Üstelik her gün, hatta her an aramızdan birini çekip alıyorlar da… Dolayısiyle, Batı’lı Aydınlarla muhatap olurken, ellerini, kolunuzu sökerek sizi paralamak amaciyle uzatıp uzatmadıklarını bilemezsiniz…
O nedenle çok eskilerde yapıldığı gibi, uzattıkları ele küçük bir şaplak atmak en iyisidir…
YA BİZİMKİLER…
Bilindiği gibi NATO’cu generallerin 12 Eylül’ü sürecinde?mahkeme heyetlerindeki ‘Atatürkçü’ subaylar başta olmak üzere?kontracılar bazılarımızı öldürdü, çoğumuzu ârızalı bıraktı. Kalanların pek azı defterden silinmeyi göze alıp negasyon çizgisini sürdürdü. Büyük çoğunluk ise,?meselâ delikanlı gibi oturup anılarını yazmak yerine?eski anarşizan tavrında ısrar etti; etmekte. Ama CIA’nın “Azgelişmiş Ülke Aydınlarını Aptallaştırma Operasyonu” sayesinde Aydınlarımızın en ünlüleri mala-mülke, ikbâle ve köşe yazarlığına, Tv programcılığı ve sunuculuğuna falan garkedilerek emperyalizm tarafından susturuldu.
Bir başka deyişle, emperyalist davranış-düşünce sisteminin her ülkeyi kendine benzetme pratiği, 12 Eylül Operasyonu’yla başlayan süreçte Türkiyeli Aydınları kapsamına almıştır. Oysa bizim 68 neslinin büyük kısmı “negasyoner aydın” kavramiyle yetişmişti. Negasyoner (inkârcı), “içinde doğup şekillendiği sosyal sınıfını (şartlarını) inkâr ederek, kişisel istikbal amacını ezilen, sömürülen çoğunlukla birleştiren insan” demekti. Bu da meselâ, gençliğe hitabında “. . . kişisel çıkarlarını sömürgecilerin siyasî amaçlariyle birleştirebilirler”?yani bir anlamda da “siz böyle yapmayın!”?diyen Mustafa Kemal’in öngörüsüne tam ters bir amaçtı. Üstelik negasyoner olmak, mevcut şartlarını aştıktan sonra “kendin için de hiçbir şey istemeyeceksin!” demekti. (Anlaşıldığı gibi çok sıkıntılı bir hayat tarzıdır). Dolayısiyle, bizim Aydınlar arasında en konformist, en içe dönük ve atak, ve de en “kifayetsiz muhteris”ler, her zaman için CIA tarafından en önce çekilip alınanlar oldu…
Ne var ki sistemler, sonsuzluğa uzanan kapalı devre süreçler değildir. Bu nedenle, kapitalizmi Allahın bir emri sanan dinciler ile, Mustafa Kemal’i kapitalizmin has adamı sanan Amerikancı Atatükçüler’e son bir hatırlatma: Unutmayınız ki, ABD’nin güdümündeki sistem çatırdayarak yıkılınca, maddî-manevî tüm kaynaklarınız anında kesilecektir. Ozaman ?özünde aynı tanrıya inanan?dinciler ile Amerikancı Atatürkçüler, elele tutuşarak biryerlere kaçacak… Kaçacak da, nereye?..
(Aşağıda o tanrının ünlü resimlerinden birini görüyorsunuz).

ETİKETLER : Yazdır








