
12 Eylül döneminde Atatürkü Anma..
11 Kasim 2013 15:47:14
Fener Lisesinde çalıştığım yıllar. Yöneticilik dönemimdi. 12 Eylül 1980 darbesi daha yeni yapılmıştı. Yine her zaman büyük bir önem ve değer verdiğimiz Atatürkü Anma Töreni çalışması içindeydik. Bu kez okul olarak Valilik adına bir Atatürkü Anma Töreni düzenleyecektik. Ancak bir de sıkıyönetim dönemi olması da tedirgin ediyordu bizleri. Program; metinler, şiirler, tablolar, o güne özgü Fener Lisesi Gazetesi taslağı, kitap sergisi listesi, salona asılacak pankart yazıları, yapılacak işler ayrıntıları ile anlatılarak Milli Eğitim Müdürlüğünün onayına gidiyordu. Sadece orada kalsa iyiydi. Oradan da Sıkıyönetim Komutanlığına gidiyordu. Onların onayından sonra program uygulanabiliyordu.
Fener Lisesi 10 Kasım 1980 Atatürkü Anma Programı Halk Eğitim Başkanı Pakize Başçelikin çabalarıyla onay alabilmişti. Ama Pakize Başçelik, özel olarak benimle de görüşmek istemişti. Gittiğimde bir şiirdeki bazı kelimelerin çıkarılması veya yumşatılması istenildiğini belirtmişti. Dikkatli olun! diye de uyarmıştı. Pakize Hanım, bu isteğin hangi makamdan geldiğini söylememişti .
Atatürkle Yürümek adlı kendi yazdığım şiirin bu bölümü şöyleydi.:
Yüzyılların ihmali cehalet ve taassup
Karasakallarla kaplamış Anadoluyu
Miskinlik yuvası tekkeler, tarikatler
Erkekler fesle, sarıkla, cüppeyle uyuşmuş
Çarşaf-peçe içinde kadınlarımız kaybolmuş.
Uygar insan olduğumuzu göstermek için
Örnek olmuş Büyük Ata ulusuna
Kaldırmış bu çağ dışı giysileri
Ve Medeni Kanunla kul,
yurttaş olmuş .
Bu uzun koral şiirin bu bölümündeki ilk 5 dizenin düzeltilmesi söylenmişti. Bu istek şaşırtmıştı beni. Anlatılan 1920ler Türkiyesi idi. Cumhuriyetle ve Atatürk Devrimi ile çağdaşlaşma yolunda nelerin değiştiği anlatılmak isteniyordu. Ayrıca şiirdeki düşünsel ve anlamsal bütünlük de bozulacaktı. Bu baskı veya istem konusunda arkadaşlara herhangi bir şey söylememiştim. Ama şiir korosunun okuduğu şiir, tarafımdan nasıl yazıldıysa anma töreni sırasında da öyle okunmuştu.
Atatürke Son Mektup
Program içinde Halim Yağcıoğlunun Atatürke Son Mektup adlı ünlü şiirini güçlü ve tok sesi ile öğrencim Gürdal Mutlu okuyordu. Okuyordu ama şiirin Siz beni hâlâ anlayamadınız / anlayamayacaksınız çağlarca da gibi bölümlerini elini öne doğru sallayarak, sanki önde oturanlara hitap ediyor gibi okuduğunun farkına varan bir öğretmen arkadaşım beni uyardı. Hocam, Gürdalın elini salladığı yerde protokol oturuyor, başımıza bir iş gelmesin!. Baktım ki Gürdal Mutlu, farkında olmadan parmağı ile sanki öndekileri işaret ediyor gibiydi. Ne olur ne olmaz bu görüntü başımıza iş açabilirdi.
Öğrenciyi çağırdım: Oğlum Gürdal, bak şiiri tam sahnenin ortasında
okuyorsun. Hemen ön tarafta da Vali, Paşa, Belediye Başkanı oturuyor, sonra
diğer ilgililer, yetkililer var. Sen elini farkında olmadan onlara doğru sallıyorsun ya, sanki
parmağınla da onları işaret ediyormuşsun gibi görüntü veriyorsun. Orada
oturanlar da seni bizim yönlendirdiğimizi sanabilirler, öyle düşünebilirler.
Ondan sonra ayıkla pirincin taşını. Tamam mı oğlum. Elini yukarılara doğru
kaldır, balkona doğru bak, oraya salla. Tamam mı oğlum, haydi bakalım!. Gürdal
Tamam Hocam! dedi ama, bir tedirginlik yaşadığı da belli oluyordu.
Program sırasında bizim Gürdal, sahneye çıktığında kendini şiire öyle kaptırdı ki, yapılan bütün uyarıları unutmuş, şiiri kendi bildiğince, fakat büyük heyecanının verdiği coşkuyla gürül gürül okumuştu. Ama yapma dediklerimizi de yaparak!. Çok büyük de alkış almıştı salondan. Program sunucusu öğretmen Sevda Orhan öğrenciye, çok güzeldi dedikten sonra bana dönerek inşallah bir sorun yaşamayız demişti.
Atatürkü Anma Programı, 10 Kasım 1980 günü aynı saatte EKİ Radyosundan da yayınlanıyordu. Konuşma ve şiirlerin eleştirel oluşu, bir-kaç EKİ yöneticisini de hoplatmış, derhal Radyo görevlisini arayarak Ne oluyor? Ne yapıyorsunuz? Kim koydu bu programı? gibi sorular sormuşlar. Görevli de Vilayetten izinli Fener Lisesi programı olduğunu bildirmiş arayanlara.
Gürdal Mutlunun anımsadıkları
Değerli öğrencim Gürdal Mutlu, yıllar sonra bana şu notu gönderdi. O günü hiç unutur muyum Hocam, anlatmaya kalksam kitap olur. İsterseniz ufak bir ayrıntıyı anlatayım. Hatırlarsanız bu şiiri okuma konusunda zorlandığımı hissederek provalar sırasında size Öğretmenim ben bu işi yapamıyacağım demiştim. Siz o anda gözlerimin içine bakarak, Bu şiir okunacak ve bu şiiri de Gürdal Mutlu sen okuyacaksın demiştiniz. O anda benim o şiiri okumaktan baksa çarem olmadığını anlamıştım. Peşinden şöyle bir cümleniz daha oldu Gürdal Mutlu, devekuşu gibi toprağa gömdüğün kafanı kumdan çıkar. Sana verilen görevi layıkıyla yapacağından hiç şüphem yoktur. Sizin bana olan güveninizi işte o zaman daha iyi anladım.
Bu işin bir başka boyutu daha var Hocam. Program bittikten sonra protokolden ve yetkililerden çok kişi bizleri tebrik etti. Biz de o coşkuyla şaka-şamata içinde okula geldik. Ama babamın arkadaşları hem program sırasında hem de sonrasında EKİden babamı aramışlar. İhsan Bey, oğlun radyoda bir şiir okudu ki sorma. İnşallah içeri atmazlar! diye. Şimdi siz babamın halini bir düşünün. Çakılıp kalmış olduğu yerde..
Biz okul olarak Atatürkü Anma Törenini, Belediye sinemasının dış kapısındaki ilan tahtalarına koyduğumuz afişler, giriş holündeki kitap sergisi, salondaki pankartlar, programdaki konuşmalar, okunan şiirlerle, o güne özgü çıkardığımız Fener Lisesi Gazetesi içeriğiyle tam bir bütünlük içinde, Atatürkçülüğü eleştirel bir bakış açısıyla anlatmaya çalışıyorduk. Öğrencim Ayşe Danacıoğlunun (şimdi Mert), kompozisyon yarışmasında il birinciliğini kazanan konuşması da öğrenci gözüyle aynı içerikteydi. Program sonrasındaki kutlamalardan bunu başardığımızı anlıyorduk.
Frak ve Sarık
O gün çıkarılan Fener Lisesi gazetesindeki Frak ve Sarık başlıklı anektodu özetle bir kez daha okuyalım. Türk Ocaklarının kurultayı yapılacaktır. Üçyüz kadar delege Ankarada toplanmıştır. Gençlerin isteği üzerine Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisindeki salonunda Kurultay delegelerini kabul eder. Gazeteciler ve delege olmayanlar dışarı çıkarılır ve kapılar kapanır.
Mustafa Kemal Paşa, İtalya ile aramızdaki gerginlik ve eğitim üzerindeki sözlerinden sonra karşısındaki delegelerden bulundukları şehirler ve ocakları hakkında ayrı ayrı bilgi alır. Mustafa Kemalin konuşmasının tam da bu noktasında, delege arkadaşlardan biri, heyecanla atıldı:
-Paşam!..dedi, müsterih ol Bu devrim yerleşmiştir. Millet bunu anlamıştır, benimsemiştir. Devrimlerimizin, halk tabakalarına kadar her tarafta kökleşmiş olduğu muhakkaktır. Bundan emin ol, Paşam!..
Mustafa Kemal, bir an durdu. Sonra, hepimize teker teker sordu:
-Arkadaşınızın bu fikrine ne dersiniz?
Verilen cevaplar içinde, bu fikre kesin şekilde iştirak edeni yok gibiydi. Herkes aşağı yukarı belirsiz konuştu. Bunun üzerine Paşa;
-Arkadaşlar dedi, devrimimiz henüz yenidir. Dedikleri gibi; kökleşip, benimsendiği hakkındaki kaanatlerimiz ancak ileride karşılaşacağımız olaylarla tahakkuk ve teeyüt edecektir. Fakat şimdi şuna emin olmalısınız ki, bugün başına şapka giyen, sakalını bıyığını tıraş eden, smokin ve frakla cemiyet hayatında yer alanlarımızın çoğunun kafalarının içindeki zihniyet hâlâ sarıklı ve sakallıdır.
Büyük Atanın olaylarla gerçekleşen bu sözü, hâlâ kulaklarımdadır. Anlatan:Tevfik Noyan: Nükte ve Fıkralarla ATATÜRK- Niyazi Ahmet Banoğlu- (2.Baskı) Sayfa: 679-682- İnkılap ve Aka Kitabevi -1981 İstanbul.)
ETİKETLER : Yazdır








