TÜİK’in enflasyon verileri kendi içinde “tutarlı” olabilir. Fiyat artışlarını saptamak için tercih ettiği ürün ve hizmetlerin olağandışılığı ile ilgili bir durum bu. Enflasyon sepetini alınan ürün ve hizmetlerin fiyat göstergelerinin düşük tutulması enflasyon verilerini de negatif olarak etkiler, enflasyon düşüyor gibi görülür. Aslında burada bir düşme’ den çok artış hızındaki azalmadan sözetmek daha doğru olur. Sonuçta ülkemizde yüzde 30’u aşan rekor bir enflasyon var bugün de !
Enflasyon teorik olarak piyasada dolaşan paranın (talebin) bollaşmasından çıkar; para vardır, ürün yoktur, bu olay fiyatları yükseltir.
Bunu önlemenin yolu üretimi arttırmaktır, buna imkan yoksa ithalat yolu tutulur. Ancak ittifak dövizle yapıldığı için bu kez içerdeki döviz miktarı azalır, azalan herşey gibi döviz fiyatları yükselir, bu da malların fiyatlarının artmasına yolaçar.
Çareyi piyasada dolaşan parayı kısmakta bulurlar; cretler düşer, yüksek faizler nedeniyle paraya ulaşmak zorlaşır. Bu yolla ithalat da daralır.
Ancak bu kez bir başka sorun ortaya çıkar, para arzının kısıtlanması halkın geçim koşullarının daralmasına yolaçar, açlık ve yoksulluk sınırları halkın aleyhine değişir. Sonuçta asgari ücret açlık sınırının altına düşüp fiili bir açlık durum ortaya çıkar.
Bunu önlemenin yolu üretimi ve ücretleri arttırmak, vergileri demokratize etmektir. Enflasyon verileri ile oynayarak ya da faiz indi-bindi oyunları ile sorun çözülemez.
Bir ülkede aylık-yıllık enflasyon ortalama ücretlerin/maaşların üstündeyse orada hayat pahalılığı var demektir.
Türkiye’mizin esas sorunu bu işte.
Yeni Ufuk
Haber :

















